Mehmet Özay                                                                                                                     5 Aralık 2013
 
159 ülkenin üye olduğu Dünya Ticaret Örgütü’nün iki yılda bir yapılan Bakanlar düzeyindeki toplantı serisinin dokuzuncusu bu yıl 3-6 Aralık tarihlerinde Bali’de yapıldı. Açılış konuşmasını Endonezya Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono’nun yaptığı DTÖ toplantısı önemli konukları ağırladı.
Örgüt’e yönetimine henüz yeni atanan Brezilya eski Dışişleri Bakanı Roberto Azevedo, toplantıda tatminkâr düzeyde olmasa da iyileşme belirtileri gösteren küresel ekonominin sağlıklı bir seviyeye gelmesi için “Ticareti Kolaylaştırma Anlaşması” bağlamında ortak kararlar almaya çalışacaklarını açıkladı. Bu anlaşma ile mal ve hizmetlerin sınırlardan çok daha basit ve hızlı mekanizmalarla geçişinin sağlanması hedefleniyor. Aslında bu, bir anlamda uluslararası ticari işlemlerdeki bürokrasinin hafifletilmesi anlamına geliyor. Bu ifade kulağa hoş gelse de gelişmekte olan ülkelerin bu anlaşmadan nasıl bir fayda sağlayacakları konusunda çekinceleri bulunuyor. Çünkü bugüne kadar Kuzey-Güney dengesinde ibre her halükârda Kuzey lehine işlediğinden Güney’in bu yeni gelişme bağlamında durup düşünmek istemesini doğal karşılamak gerekir. Bununla birlikte, üyelerin ortak bir metne ‘evet’ demeleri halinde uzmanların ifadesiyle gelişmekte olan ülkelerin %15, gelişmiş ülkelerin de %10’luk dış ticaret maliyetlerinde tasarruf yapılacak.
DTÖ’nün Bali’deki toplantılara  sıkıntılarla başladığı ortada. Görüş ayrılıkları daha DTÖ toplantısı başlamadan gündeme gelmişti. Örgüt’ün yapılanmasında etkin olan Batılı ülkelerin güdümünde Cenevre’de yapılan ön görüşmelerde yeni stratejiler konusunda ortaya konan metin üzerinde anlaşmazlıklar Bali öncesi gündeme damgasını vurmuştu. Örgütün özellikle 1995 yılından, yani ‘Yeni Liberalizm’in küresel etkisini göstermeye başladığı yıllardan bu güne uluslararası bir anlaşmaya konu olmaması da başta Örgüt olmak üzere, ekonomik dar boğazdaki Batılı ülkeleri kaygılandıran bir başka unsur olmaya devam ediyor. Öte yandan, bu anlaşmanın imzalanması, uluslararası ticaret engelleri kaldırılmasına yönelik olarak 2001’de Katar’ın başkenti Doha’da alınan kararlar çerçevesinde başlatılan ve yaklaşık 12 yıldır sürdürülen bir mücadelenin kazanılması anlamına gelecek. Bu, aynı zamanda DTÖ’nün küresel ekonomi sisteminin yeniden yapılandırılmasında güçlü bir aktör olduğu anlamına geleceğine kuşku yok. Söz konusu anlaşma metni üzerinde ülkeler ve bölgeler arası farklı yaklaşımlar nedeniyle kimi uzmanlar “Doha Kararları”nın %10’unun kabul edilmesinin bile bugün için çok önemli bir aşama olacağını kaydediyor.
Aslında Azevedo’nun açıklamalarına bakıldığında “Bu anlaşma ya imzalanacak ya da her şey bitecek” türünde tehditvari bir içerik olduğu seziliyor. Bu söylem, özellikle Avrupa Birliği ve ABD gibi dünya kapitalist ekonomi sistemini yöneten güçlerin son yıllarda yaşadıkları önemli krizlere çözüm olacağı da gündeme getirilen konular arasında baş sırayı çekiyor.
Uzmanlar, “Ticareti Kolaylaştırma Anlaşması”nın hayata geçirilmesiyle 21 milyon yeni iş imkânı yaratılacağı ve yaklaşık 1 trilyon Dolarlık ekonomik aktivitenin gerçekleştirileceğini tahmin ediyorlar. Ancak bunun ne kadarlık bir süre zarfında gerçekleşeceği ise söylenmeyenler arasında. Bu noktada gelişmiş ülkeler ile geri/gelişmekte olan ülkeler arasında, bir başka deyişle Kuzey-Güney ikileminin yansımaları görüşmelerde karşılığını buluyor. Bu anlamda aslında benzer bir çabaya “Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması” (TTPA) adıyla bilinen ve Pasifik Okyanusu’na kıyısı olan 12 ülkeyi kapsayan ticaret anlaşmasına başta Malezya olmak üzere kimi ülkelerin karşı olmalarında gündeme gelmişti.
Bali öncesinde Cenevre’deki görüşmelerde Hindistan ve Türkiye’nin yanı sıra Afrika ülkeleri de imzalanması istenen anlaşma metni üzerinde çekincelerini paylaştıkları dile getiriliyor. Bir diğer hususu ise, ABD’nin Küba’ya uyguladığı ambargonun kaldırılması yönündeki çağrılar oluşturuyor. Bu sürecin en kayda değer görüş ayrılığı ise kuşkusuz ki ABD-Çin ticari rekabetinde belirginlik kazanıyor. Bu bağlamda, Çinli yetkililer, ABD’nin Çin ürünlerinin düşük fiyatlarla Amerika pazarına girmesini engellemeye yönelik uygulamasını protesto ettiklerini söyleyerek Bali’deki görüşmelerin ilk gününde Örgüt yönetimine, ABD’nin Örgüt kriterlerine aykırı hareket ettiğini ileri süren bir şikayet mektubu gönderdiler. Aslında bu iki ekonomi devi arasındaki ilk çekişme değil. Bu yıl içerisinde daha önce Çin, DTÖ’ye benzer nedenlerle üç şikayet dilekçesi göndermişti.
Bu noktada, Hindistan’ın konumuna biraz daha yakından bakmakta fayda var. Tüm endüstriyel gelişme çabalarına ve uzay çalışmalarına rağmen, halkının büyük bir bölümü tarım sektöründe çalışan ve yoksulluğun önemli boyutlarda seyrettiği Hindistan, gıda üretiminde %10’luk sübvansiyon sınırlamasının -en azından- kendisi için kaldırılmasında ısrarlı. Hindistan Hükümeti, tarımsal destekleme alımlarını artırma ve bu ürünleri düşük fiyattan tüketicilere ulaştırma konusunda geçen Ağustos ayında Ulusal Gıda Güvenliği adıyla bir yasa çıkartmıştı. Bu noktada, yerel/ulusal tarımsal faaliyetlerin ve bu faaliyetlerin üst düzey temsilcisi konumundaki tarım sendikalarının gücünü göstermesi bakımından önemli. Öyle ki, şu anki Kongre Partisi Hükümeti’nin bu ticaret anlaşmasını imzalamasıyla sübvansiyondan elini çekmesi demek önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde önemli bir oy potansiyelini tehlikeye atması anlamına geliyor. Bunun bir oy kaygısını ötesinde yoksullukla baş etmek zorunda olan halka bir çözüm sunmakla bağlantılı olduğu görülüyor.
Hindistan Endüstri Konfederasyonu yetkilileri de açıklamalarında sarih bir şekilde dile getiriyorlar. %10’luk barajın ülke yoksullarına ulaşmada yetersiz kalacağını ve bunun yüzmilyonlarca fakirin karnını doyurmasıyla alakâlı olduğunu dillendiriyorlar. Bali’deki toplantılarda üyelere yaptığı konuşmada Hindistan Ticaret Bakanı Anand Sharma söz konusu anlaşmanın kendileri açısından bu haliyle kabul edilmesinin kesinlikle mümkün olmadığını söyledi. Bu anlamda, Hindistan’ın iddialarında ısrarla devam etmesi üzerine Endonezya Devlet Başkanı araya girdi. DTÖ toplantılarının devam ettiği sırada Hindistan Başbakanı Manmohan Singh’le görüşen Susilo Bambang Yudhoyono, bu engellemenin devam etmesi halinde örgütün geleceğinin tehlikeye gireceğini ileri sürdü.
Bakanlar ve bürokratlar arasında tartışmalar sürerken, toplantıların yapıldığı Bali Adası’nın güneyindeki Nusa Dua’da Bengaldeş, Kanada, ABD, Kanada, Japonya, Bolivya, Güney Kore ve Tayland’dan gele çeşitli gruplar gösteriler yaptı. Göstericiler, DTÖ’nün Endonezy ahalkının menfaatine  olmadığını, hükümetin bu örgüte üyelikten çekilmesi gerektiğini; örgütün sadece Amerikan çıkarlarına çalıştığını ileri sürerek lağv edilmesini istediler. Aynı zamanda çeşitli ulusal ve uluslararası STK’ların üyeleri DTÖ toplantısı öncesi, geçen Pazartesi günü Denpasar şehrinde alternatif bir toplantı düzenledi. Tayland kökenli Küresel Güney adlı oluşum temsilcisi DTÖ anlaşmasının sadece ulusaşırı şirketlerin menfaatlerine hizmet ettiğini söyledi. Bir yanda ulusaşırı ticaret tekellerinin talepleri öte yanda üretimi bir ‘iş’ değil, hayatta kalıp kalmama meselesi olarak kabul eden milyonlarca çiftçiyi ilgilendiren konularda nasıl bir karar alınacağı merak konusu. Bununla birlikte, bugüne kadar, gerek bölgesel gerekse küresel anlaşmalarla gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerle şu veya bu şekilde işbirliklerine kapı aralayan politikalarının varlığını da unutmamak gerekir.

LEAVE A REPLY