Mehmet Özay                                                                                              08.11.2021

Çin’de komünist partisinin 19. genel kurulu toplantıları bugün başladı. Bu çerçevede, söz konusu genel kurulun, 6. toplantısı (plenary) gündeme geliyor.

Aşağıda bazı detaylarına değineceğim gelişmenin özetle komünist partisinde birlik olgusu, Çin demokrasisi ve devlet başkanı ve parti başkanı unvanını taşıyan Şi Cinping liderliği olduğunu söylemek mümkün.

Bu başlıklar, partinin önümüzdeki dönemde nasıl bir ideolojik zeminde hareket edeceği ve bunun somut politikalar şeklinde ne türden gelişmelere konu olacağı belirlenmiş olacak.

Plenary olgusu ya da Çin demokrasisi

Beş yıllık süreyle seçilen genel kurul, kendi içinde bu süre zarfında kendi içinde toplam yedi toplantı yapıyor. Altıncı toplantılar bir sonraki genel kurulu belirleme amacı taşıyor.

Bugünkü toplantılara bakıldığında, parti politikalarında söz sahibi olan ve en son 2017 yılında belirlenen 370’i aşkın üst düzey yönetici biraraya gelecek, tek seslilik bir başka deyişle, birlik olgusu öne çıkartılacak.

Dört gün boyunca kapalı oturumlar şeklinde düzenlenecek toplantılarda, komünist partisinin bu en önemli isimleri partinin geçmişi ve önümüzdeki dönem gelişim süreçlerini ele alacaklar.

Tıpkı daha önceki benzerleri gibi beş yıllık süreyle seçilen ve sonuncusu 2017-2022 yılları arasında görev yapan genel kurullar toplam yedi toplantı yaparak parti politikalarını belirliyorlar.

Özellikle, altıncı toplantılar partinin bir anlamda ideolojik iç hesaplaşması şeklinde geçerek başarılar ve hatalar masaya yatırılarak bir sonraki dönemin ideolojik alt yapısı hazırlanıyor. Bu noktada, 2022 yılında yenilenecek olan genel kurula yeni isimlerin girmesi bekleniyor.

Söz konusu genel kurul bir anlamda Çin tarzı demokrasinin bir göstergesi. Bu yapısal durum kadar, on yılı aşkın bir süredir küresel ekonomide elde edilen başarı ve bunun sıralamada getirdiği ikincilik konumu Çin yönetimini ortaya kayda değer bir başarı koyduğu şeklinde yorumluyor.

Bu durum, sadece Batı liberal ekonomileri karşısında kazanılan bir ekonomik kazanım değil, aynı zamanda Batı liberal değerleri dışında bir ideolojik zemin üzerinde gerçekleşmesiyle önem kazanıyor. Aslında Çin’i bugün özgüven sahibi yapan da açıkçası bu durum.

 Yukarıda dikkat çekildiği üzere, Çin yönetimi söz konusu toplantılar serisiyle sadece kendi uzak ve yakın geçmişini değerlendirmiyor elbette. Aynı zamanda, küresel çerçevede rekabet halinde olduğu veya varsaydığı güçlerin neler elde edip neler kaybettiklerini de gündeme taşıyarak, gelecek projeksiyonunu buna göre belirliyor.

Bugün gelinen noktada, Çin kendini hiç olmadığı kadar güçlü hissederken, aynı zamanda Batı dışı toplumlara da doğrudan ve dolaylı olarak bir mesaj veriyor. O da Çin tarzı demokrasi… Komünist rejim yanlılarının parti merkezli kurumsal yapının tabandan tavana yükselen ve seçimlerle belirlendiği iddia edilen yapısını “demokrasi” kabul etmeleri Batı liberal felsefesi ve aklıyla dalga geçip geçmemek anlamına geldiği sorgulanmaya açık.

Tarihle hesaplaşma ve güç yenilenmesi

Tarihsel bir önem atfedilen oturumlar, komünist yönetimin ortaya koyduğu başarılar etrafında Çin toplumunun birleşmesi ve partinin yeni bir güç kazanımının sağlanması olduğuna dikkat çekiliyor. Bir başka deyişle, yeni kadrolarla ve yeni idealarla komünist toplumun ayakta kalması sağlanıyor.

Partinin yıllık toplantılarından biri olmanın ötesinde, kuruluşunun 100. yılı olmasının da gündeme geldiği bir önemden bahsetmek mümkün gözüküyor.

Çin, on yılı aşkın bir süredir küresel ekonominin ikinci büyük gücü olması kadar, kendini küresel ilişkiler ağında siyaset ve askeri süreçlerde de var kıldığını ortaya koyuyor.

Bu durum, Çin’in uzun süredir beklediği güven ortamının oluşmasına sebep olduğu kadar, dünyada farklı ülkelerin Çin’i örnek almasıyla, bir siyasi fenomen haline geldiğini gösteriyor. Çin yönetimi, bu gelişmelerin de içinde olduğu süreçleri işte, genel kurul toplantılarında ele alıyor.

Mao ve Şi: tarihsel kök problemi

1921’de kurulan Çin komünist partisinin hiç kuşku yok ki, önemli dönüm noktası, milliyetçilerle süren sivil savaşın ardından, 1949 yılında devleti komünist rejimle yönetilmeye başlanması oldu.

Bu gelişme, tarihe ve akıllara Mao Zedong adının kazanması anlamı taşırken, bugün devlet başkanı Şi Cinping, benzer bir liderlik sürecini yürütme arzusunda olduğunu söylemek gerekiyor.

Mao her ne kadar milliyetçilere karşı başarısıyla kıta Çin’inin ideolojik yapısını belirlese de, onun belki de en az bunun kadar hatırlanmasına neden olan ‘Kültür Devrimi’ sürecini yürütmesidir.

Bugün sadece Batılı siyaset bilimciler tarafından değil, Çin’de de bir ‘felâket dönemi’ olarak anılan bu süreç ve lideri yani Mao Zedong ile 2012 yılında parti liderliğine getirilen ve 2013’den bu yana devlet başkanlığı görevini yürüten Şi Cinping’in farklı yerlerde konumlandırılması gerektiğini ortaya koyuyor.

Kültür Devrimi felâketi nedeniyle de olsa, ideolojik kurucu figür olarak Mao Zedong’dan  vazgeçilemeyeceğine göre, onun yanına yeni bir lider profili çıkarılması, Çin siyasi aklının gayet pragmatik bir çözüm yolu bulduğuna işaret ediyor.

Hem de öyle bir figür ki, siyaset düşüncesi “yenilikçilik”, “ileri görüşlülük” ve “çalışmaya adanmışlık” gibi gayet liberal denilebilecek kavramlarla örtüştürülüyor. Bu özelliklere haiz olduğu belirtilen Şi Cinping, komünist partisinin ideolojik öğreti şemasında Mao’nun yanında yerini almış gözüküyor.

Bugün ekonomik kalkınmasını kültürel dayanaklara bağlamanın bir yolu olarak biraz da Batılı siyaset bilimi ve sosyolojisinin katkılarıyla çözümü ‘Konfüçyüscü’ alanda bulan bir Çin var karşımızda. Sözde dini bir yapı olmakla birlikte, temelde ahlâk öğretisine dayalı Konfüçyüscülük ve bölgenin diğer ahlâkçı ekollerinin eklektik zeminde buluşturulması temelde Çin komünizminin bir başka çelişkisi olarak beliriyor.

Bu durum, bir yandan Çin’de yaşanan toplumsal değişimler silsilesine Weberyen tarzda sosyolojik bir açıklama ve yorum getirilmesine yol açarken, aynı zamanda komünizme sarılıp sarılmadığı meçhul Çin toplum kesimlerini kendi tarihsel ve geleneksel kanallarıyla buluşturmak suretiyle bir meşruiyet alanını da gayet pragmatik olarak kullanmış oluyor.

Partinin küresel önemi

Komünist partisi genel komite başkanlığını da yürüten Şi Cinping döneminin devamını öngören ve gelişmelere göre parti ve hükümet programını güncellemeyi hedeflediği söylenebilecek toplantılar bölge ülkeleri ve Batı tarafından da yakından takip ediliyor.

Partinin yayın organı olarak da hizmet gören bazı medya kuruluşları haberlerinde söz konusu genel kurul toplantılarında iki ana ögenin öne çıkacağına dikkat çekiyor. İlki, bir yüzyıllık geçmişe sahip partinin başarıları ve bunların sebepleri; ikincisi, önümüzdeki orta vadede başarıların devam ettirilip ettirilmeyeceğidir.

Komünst partisinin, yukarıda dikkat çekilen önümüzdeki dönemde yeni başarılar için güç kazanma noktasında argümanlarından bazılarına zaman zaman değiniyoruz.

Örneğin, Uygur veya Doğu Türkistan, Hong Kong, Güney Çin Denizi sorunlarında bugün gelinen durum, aslında komünist partisinin önümüzdeki dönemde sağlayacağı güç kazanımlarından belki de en önemlisi oluşturuyor.

Temelde Çin sınırları içerisinde kabul edilen iki gelişme ile Çin’in kendisinden kabul ettiği ancak de facto bir ulus devlet görüntüsü veren Tayvan sorunu hiç kuşku yok ki, en önemli açmazlardan biri olarak ortada duruyor.

Tayvan’ın, şayet ana kara Çin’le birleşme olacaksa bunun, “şartsız ve demokratik koşullar” ile masaya oturulması yorumu, Çin yönetimini siyasal olarak sarsan en önemli argümanlardan birini oluşturuyor.

Çin’de hafta boyunca kapalı ve gizli içerikle sürecek toplantıların ardından yapılacak açıklamalar hiç kuşku yok ki önem taşıyor. Bu önem, bir yandan Çin halkına yeni dönemde ne tür vaatler ortaya konulacağını göstereceği gibi, özellikle Batı dünyası karşısında tüm dünya toplumlarına Çin’in sağladığı öz güvenle nasıl bir alternatif olduğunu ortaya koyacaktır.

LEAVE A REPLY