Mehmet Özay                                                                                              29.05.2022

Çin dışişleri bakanı Wang Yi’nin Pasifik Adaları’nda sekiz ülkeyi kapsayan ziyareti ve Çin ordusunun Güney Çin Denizi’ndeki askeri tatbikatı, Çin ve ABD arasında Asya-Pasifik’te var olan gerilimin devamı anlamına geliyor.

ABD başkanı Joe Biden’ın, geçen hafta bölgeye yaptığı ziyaret ve yapılan bir dizi anlaşmalara karşın, Çin yönetimi Ada ülkeleriyle ekonomik ve kalkınma işbirliği antlaşmaları ve askeri tatbikatlarla bölgede etkin olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.

Bu çerçevede, Çin dışişleri bakanının dün yani, 28 Mayıs Cumartesi günü Samao’yu ziyareti sırasında imzalanan ikili işbirliği anlaşması, Pekin yönetiminin Pasifik bölgesindeki varlığını devam ettireceği ortaya koyarken, güneydeki Hainan Eyaleti açıklarında başlattığı deniz tatbikatıyla da askeri gücünü açıkça sergilemekten çekinmiyor.

Biden ziyareti sonrası gelişmeler

ABD devlet başkanı Joe Biden’ın 20-25 Mayıs günlerinde Asya-Pasifik bölgesine yaptığı resmi ziyaretlerde ortaya konulan ve bir anlamda, ABD’nin bölgesel vizyonunun güncellenmesi anlamına gelen, askeri ve güvenlik işbirliği ile bölgesel ekonomi yapılaşması sonrasında, Çin devlet başkanı Şi Cinping’den sert bir karşı açıklama gelmemişti.

Bununla birlikte, Biden’ın ziyaretinden çok sısa bir süre sonra, Çin dışişleri bakanının Wang Yi’nin Pasifik bölgesinde Fiji, Solomon, Kiribati, Samoa, Tonga, Vanuatu, Papua Yeni Gine ve Doğu Timor’u kapsayan ziyaret süreci ve Çin ordusunun başlattığı tatbikat Pekin yönetiminin bölge politikalarının yapılandırıldığı şekilde devamı anlamı taşıyor.

Wang Yi, bu çerçevede geçtiğimiz Cuma günü Samao başbakanı Fiame Naomi Mata’afa ile biraraya gelirken, ziyaret çerçevesinde Çin ve Samao Adası arasında ekonomik ve güvenlik alanlarında ikili işbirliği antlaşması imzalandı. Söz konusu bu antlaşma ve ziyaret süreci, Çin’in bölgedeki Ada ülkeleriyle yakınlaşma politikasını sürdüreceğinin güçlü bir sinyali anlamına geliyor.

Öte yandan, 28 Mayıs Cumartesi günü başlayan tatbikatla da, Güney Çin Denizi’nde askeri yapılanmasını ve egemenlik hakkı iddiasını hatırlatmaya matuf olacak şekilde bölgede, zaman zaman yaptığı askeri tatbikatlara da devam edeceğini ortaya koyuyor.

Pasifik Adaları ya da Savaş sonrası bölgesel düzen

Çin’in Pasifik bölgesindeki Ada ülkelerine yönelik yakınlaşmasını örneğin, Kara ve Deniz İpek Yolları projesinin bir devamı olarak değerlendirmek gerekiyor.

Bir yandan Çin’in batısından Avrupa’ya öte yandan Güney Çin sahillerinden Doğu Afrika’ya değin uzanan kara ve deniz bağlantıları ve bu güzergâhlardaki özellikle de, ekonomik zorluklarla karşı karşıya olan ülkelerle yapılan ekonomi ve yatırım işbirlikleri, Çin’in küresel genişleme siyasetinin gayet önemli bir bölümünü teşkil ediyor.

Bu çerçevede, Pekin yönetiminin özellikle, 2011 yılında Fiji ve ardından Solomon Adaları ve şimdi de Samao ile yaptığı anlaşmalar ve diğer Ada ülkeleriyle yakınlaşma stratejileri, Pasifik Adaları’nda Anglo-Sakson dünyasının lideri konumundaki ABD’nin bölgedeki temsilcileri Avusturalya ve Yeni Zelanda’nın nüfuzunu kırmayı hedeflediği de ortada.

Çin, söz konusu Ada ülkelerinin tıpkı diğer bölgelerde olduğu gibi, çeşitli alt yapı çalışmalarında ekonomik kaynakları tesis ederken, aynı zamanda bu ülke yönetimleri ile siyasi yakınlaşma ve genel anlamda sivil ve askeri yapılaşmasını Pasifik’lere taşıma arzusunda. Başta Avustralya ve Yeni Zelanda olmak üzere Batı’yı kaygılandıran ise, söz konusu antlaşmaların detaylarının gizliliği oluşturuyor.

Tatbikatlar göz dağı mı?

Çin yönetimi, devlet başkanı Şi Cinping’in devlet başkanlığı koltuğuna oturduğu 2013 yılından bu yana tedrici olarak ortaya koyduğu teritoryal, ekonomik ve siyasi nüfuz ve genişleme politikalarının en önemli ayaklarından birini askeri yapılanması oluşturuyor.

Çin’in bir anlamda, Batı’nın kapitalist kalkınmacı modelini takip etmesi dolayısıyla ulaştığı ekonomik zenginliğin, ‘doğal’ bir süreci olarak yorumlanabilecek askeri yapılanmasının, bugün gelinen noktada ‘istenmedik sonuçlar’ doğurabileceği gözlemleniyor.

Söz konusu istenmedik sonuçlardan kasıt, Çin’in sadece 1949 yılında kendisinden ayrılan, bununla birlikte Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı bir eyalet olarak görülen Tayvan Adası’nın yönetim ve kontrolünü eline geçirmekle sınırlı olmayan aksine, zengin deniz altı ve üstü zenginlikleriyle ve de en önemlisi uluslararası deniz taşımacılığında oldukça önemli bir suyolu olan Güney Çin Denizi’nde hakimiyet tesisi gayesi gütmesidir.

Bölgesel güvenlik mi istikrarsızlık mı?

Güney Çin Denizi hakimiyet emelinin somut karşılığı ise, ASEAN bünyesinde yer alan ve düne kadar Bruney Sultanlığı, Vietnam, Filipinler ve Malezya olarak zikredilen ancak, 2016’dan bu yana teritoryal egemenlik sahasına nüfuz edilen Endonezya’nın da dahil olmasıyla, toplam beş ülkenin ulusal güvenlik tehdidi altında bulunmasıdır.

Bu nedenle ABD yönetimi, başkan Biden’ın geçen hafta yaptığı bölge ziyaretinde gayet açık bir şekilde dile getirdiği üzere, Çin ordusunca Tayvan’a yapılan askeri bir harekâtın karşılıksız kalmayacağını deklare etmesi sorunun bir yanına cevap niteliği oluştururken, Hindistan, Avustralya, Japonya ve ABD devlet ve hükümet liderlerinin katılımıyla Tokyo’da gerçekleştirilen Quad Zirvesi geniş suyollarının egemenliğine yönelik tehdide yönelik bir gelişme anlamı taşıyor.

Tam da bu noktada, Çin yönetimi, ABD’nin özellikle Tayvan ve Güney Çin Denizi’nde uluslararası kuralları göz ardı ettiği yönündeki eleştirileri de dikkate almadığını gösterecek şekilde, Güney Çin Denizi’nde Cumartesi günü yeni bir tatbikata başlaması taraflar arasında kritik sürecin devamı anlamı taşıyor.

Temelde, Çin’in bu tür askeri tatbikatları özellikle, Güney Çin Denizi’ne açılan sahil şeridi boyunca yapması nedeniyle ortada yeni bir durumdan söz etmek mümkün değil. Aslında sorun da tam da burada.

Öyle ki, bu gelişme ve benzeri gelişmeler ne ABD’nin ve bölgedeki müttefiklerinin girişimleri, ne de ASEAN’ın bu konuda Çin’le bölgesel barışın tesisi konusunda bir konsensusa varmadıklarını ve bir tehdit olasılığının süreklilik arz ettiğini ortaya koyuyor.

Öte yandan, söz konusu tatbikatın Çin’in güneyinde Hainan Eyaleti açıklarında gerçekleşmesi sıradan bir hadise olarak yorumlanmamalı. Öyle ki, Çin yönetimi, tatbikat dolayısıyla geniş bir alanda uluslararası deniz trafiğini engellemeye matuf kapatma kararı olması sadece, bölge ülkelerini değil, uluslararası toplumu da yakından ilgilendirmesiyle dikkat çekiyor.

Bölge için gayet önemli olduğunu kuşku olmayan söz konusu bu iki önemli gelişme, ABD başkanı Biden’ın bölgeye yaptığı ziyaret, Güney Kore ve Japonya ile güvenlik işbirliği, Quad Zirvesi ve Kalkınma için Hint-Pasifik Ekonomi Çerçevesi (Indo-Pacific Economic Framework-IPEF) adıyla yeni ekonomi bloğunun oluşturulmasının hemen ardından gelmesi, Asya-Pasifik’te rekabetin devam edeceğinin bir ifadesi olarak değerlendirilmesi gerekiyor.

ABD Başkanı Biden’ın 20-25 Mayıs günlerinde Güney Kore ve Japonya’ya yaptığı resmi ziyaret, ABD’de başkanlık seçiminin ardından Asya-Pasifik bölgesine yapılması beklenen ancak, kovid-19 nedeniyle birkaç kez ertelenmesinin ardından gerçekleştirilmişti. ABD Başkanı’nın Pekin’i ziyaret programına almayıp, sadece bölgedeki iki önemli müttefiki Güney Kore ve Tokyo ile sınırlı tutması Çin’e verilen önemli bir mesaj niteliğindeydi.

Bununla birlikte, Çin yönetimi Batı Pasifikler’deki Ada ülkeleriyle ekonomik ve yatırım öncelikli gerçekleştirmekte olduğu ikili anlaşmalar devam ediyor. Çin dışişleri bakanı Wang Yi’nin sekiz bölge ülkesini kapsayan ziyareti çerçevesinde Samoa ile varılan bu anlaşma Çin’in bölge ile ekonomik ve siyasi entegrasyon sürecinde ısrarcı olduğunu ortaya koyarken, Güney Çin Denizi’nde başlatılan askeri tatbikat ile de ulusal güvenlik ve bölgesel hakimiyet söylemini yeniliyor.

LEAVE A REPLY