Mehmet Özay 10.10.2021
Çin Halk Cumhuriyeti, Asya-Pasifik bölgesinde ekonomik varlığını kara ve deniz İpek Yolları projesiyle belirleyici kılmaya çalışırken, bir yandan da hammadde kaynağı bölge sularında egemenlik hakkı iddiasına yönelik girişimlerden geri kalmıyor.
Pekin yönetimince sergilenen bu tutum, özellikle bölgesel birlik olarak dikkat çeken ASEAN’la ilişkilerin inişli çıkışlı bir seyir takip etmesine neden oluyor.
Çin’in izlediği bu siyaset, ASEAN üyesi ülkelerde kafa karışıklığına yol açtığını söylemek mümkün. Bir yandan, tarihsel olarak bölgede varlık süren öte yandan, 21. yüzyılın başlarında küresel ekonomik güç elde eden Çin’le ilişkilerin ne yöne evrileceği konusu ASEAN içerisinde belirsizliğini koruyor.
Ancak bu durum, Çin’le ne siyasal ne de ekonomik ilişkiler noktasında bir kopuşu ortaya koyuyor. Aksine, tek tek ülkeler bazında olduğu gibi, birlik olarak da Çin’le yakınlaşmaya neden oluyor. Aslında burada bir tezat aramak yerine, bu ilişkilerin doğasını anlamaya çalışmak çok daha anlamlıdır.
Kuşak-Yol’da somut adım
ASEAN, bir yandan ABD ve Çin gibi küresel ekonominin iki gücü arasında bir piyon olmaktan sakınmaya çalışırken öte yandan, bu iki gücün çatışmasından doğan olası ekonomik ve siyasal imkânları da kendine devşirmek arzusunda.
Bunun son örneklerinden biri Laos ve Çin arasında Kuşak-Yol İnisiyatifi’nin (Belt and Road Initiative-BRI) bir parçası olarak Çin’in Yunnan Eyaleti ile Laos’un başkenti Vientiane arasındaki demiryolu inşaatı oluşturuyor.
İki ülke arasında 2015 yılında varılan anlaşmadan hemen sonra başlayan proje nihayete erdirildi. 2 Aralık’ta hizmete girmesi beklenen 400 kilometreyi aşkın demiryolu, Çin için Kuşak-Yol İnisiyatifi’nin hayalden ibaret olmadığı, aksine bölge ülkeleri için bir kazanım olduğunu göstermenin iyi bir aracı olacaktır.
Özellikle bölgenin alt yapı yenileme çalışmalarının, toplamda bir trilyon Doları bulması, hem Çin hem de bu ihtiyacı gözeten ülkeler için nasıl bir orta yol bulunabileceğinin de hesaplanması anlamı taşıyor.
ASEAN ülkeleri arasında açık denizlere erişimi olmayan ve ekonomik anlamda geri kalmış birkaç ülkeden biri kabul edilen Laos böylece, Çin ile kurulan hızlı tren bağlantısı ile kendini bir anlamda yakın dünyaya açıyor denilebilir.
Bu hat ile özellikle, sayısı yüz milyonları bulan Çin’li turistin bir bölümünün, bölgedeki örneğin Singapur, Malezya gibi ülkelerin yanı sıra, bu ulaşım imkânıyla Laos’un yeni bir destinasyon haline gelmesi bekleniyor.
Tabii, Çin’in sadece demiryolu ile sınırlı kalmayacak, çeşitli turizm yatırımlarıyla Vientiane’yi besleyeceğini tahmin etmek güç değil.
Her ne kadar, Laos’un ASEAN üyesi diğer ülkelerden farklı olarak Çin eksenli politikaları olduğu ileri sürülse de, bu ülkenin ASEAN bütünü içerisindeki varlığı yadsınamaz. Dolayısıyla, Laos’da gerçekleşen bir yatırımı, ASEAN çerçevesinde bir kazanım olarak değerlendirmek gayet makul bir yaklaşım.
Ulaşım hatları ve enerji kaynakları
Benzer bir demiryolu projesi Tayland ile de gündemde. Aslında geçen birkaç yıllık süre zarfında, Çin’in güneyini Bangkok’a bağlayacak demiryolu projesi öne çıkartılıyordu. Bu projeden vazgeçilmese de, bir aksamanın olduğu da ortada.
Öte yandan, Myanmar’ın Batısında Bengal Körfezi’ne bakan Rakhine Eyaleti’de liman inşaatı da, Çin için son derece önemli bir ulaşım hattını oluşturuyor.
Ancak bu yatırımın bir diğer yönünü enerji alanı teşkil ediyor. Öyle ki, Myanmar’ın Batı sahili boyunca var olan karbon kaynaklarına erişimine olanak tanıyacak bir imkânı da içinde barındırıyor.
Bu ve benzeri gelişmeler bize şunu gösteriyor. Tek tek ülkeler bazında bakıldığında küçük ülkeler kategorisinde yer alan bölge ülkelerin, ASEAN içerisinde yer almaları gayet önemli.
Bu durum, yüzyılın başından bu yana, küresel güçler tarafından söz konusu tekil ülkelerin varlığının tanınması kadar, ASEAN gibi bölgesel birlik ile ilişkilerin mümkün olduğunca geliştirilmesi ve iyileştirilmesi konusunda çabalar da ortaya konuluyor.
ASEAN özelindeki bu gelişme, sadece Batılı ülkelerle sınırlı olmadığı yukarıda verilen birkaç örnekte olduğu gibi, Çin’in de bu sürecin önemli bir parçası olduğuna işaret ediyor.
Çin’den çelişkili politikalar
Bu noktada, Çin’in ekonomik kalkınmacı politikalarını bölge ülkeleriyle paylaşma süreciyle çelişecek şekilde yayılmacılık politikaları kendini giderek daha tehditkâr bir şekilde ortaya koyuyor.
Çin’in özellikle bölge sularında genişlemeci çabaları tek tek ülkeler nezdinde tepki toplamakla kalmıyor, aynı zamanda henüz güçlü bir ses olarak gündeme gelmemekle birlikte, ASEAN’dan da tepki çekiyor.
Geçtiğimiz on yılık süre zarfında Çin’in, Güney Çin Denizi üzerinde hakimiyet çabalarını balıkçı tekneleri, araştırma ve sondaj gemileriyle Filipinler, Vietnam, Malezya ve Endonezya’nın da egemenlik hakkı güttükleri sularda ortaya koyma çabası tarafları sıcak çatışmaların eşiğine getirmesi kadar, tarafların başvurularıyla konu uluslararası mahkemelere taşınmış ve Çin aleyhine kararlar alınmıştı.
2016 yılında Vietnam’ın hak iddiasında bulunduğu sularda başlattığı sondaj çalışması Vietnam ve Çin’i karşı karşıya getirirken; karbon kaynaklarının yanı sıra, zengin su ürünlerine de sahip Güney Çin Denizi’nin Endonezya’ya bağlı Natuna Adaları’na komşu bölgelerinde benzer bir sürecin gündemde olduğu gözlemleniyor.
2016 yılındaki gelişmenin ardından, geçtiğimiz Eylül ayı içerisinde Çin’e bağlı gemiler Endonezya kıta sahanlığında bugüne kadar ki en uzun süreli ihlâlde bulundu.
Buna rağmen, Cakarta yönetimi, bu gelişme karşısında Çin’e yönelik yüksek sesli bir itirazda bulunmaması dikkat çekici.
Bunun ardında, Endonezya’nın özellikle Joko Widodo döneminde alt yapı çalışmalarıyla ilgili projelerini finanse etme noktasında Çin’e duyulan ihtiyacın rolü olduğunu düşünmek mümkün.
Bununla birlikte, Endonezya’nın Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik iddialarında yeri olmadığı söylenegelse de artık, bu ülkede 2016’dan bu yana yaşananların ardından de facto bu sürecin bir parçası konumundadır.
Benzer bir gelişmeye Malezya Federasyonu da konu oldu.
Bu ayın başlarında, Çin’e ait içinde araştırma gemisinin de olduğu unsurların Borneo Adası açıklarında Malezya kıta sahanlığını da ihlâl etmesi sonrasında Çin’in Kuala Lumpur’daki elçisi dışişleri bakanlığına çağrılarak nota verildi.
Malezya dışişleri bakanlığı, geçtiğimiz Haziran ayında da Çin hava kuvvetlerine bağlı uçaklarının benzer bir ihlâlde bulunduğunu açıklamıştı.
Çin’in, Spratly Adaları civarında 13 kayalık ve küçük adalar üzerinde inşa ettiği askeri üslerin yanı sıra, Kuzey ve Doğu Asya filolarını son dönemde, Güney Çin Denizi’ne kaydırması açıkçası, Çin’in bölge sularındaki hakimiyetini tesiste en önemli baskı gücünü oluşturuyor.
Çin yönetimi, tüm bu girişimleri ekonomik çıkarları adına yaparken, daha çok egemenlik sahasını mümkün olduğunca genişletmek suretiyle özellikle, ABD ve müttefiklerinin etkisinden kendini mümkün olduğunca uzaklaştırmak istiyor.
Ancak bu süreçte, özellikle son kırk yılda sergilediği ekonomik kalkınmasında kayda değer rol oynayan ASEAN’ı bir dış güç olarak görmek yerine, bu bölgesel blok ile ilişkilerinin ne denli başarılı bir şekilde sürdürülebileceğini üzerine daha çok eğilmesi gerekiyor.