Endonezya’da geçen yıl sonlarına doğru önemli vaadlerle Devlet Başkanı koltuğuna oturan Joko Widodo (Jokowi) aradan geçen hiç de azımsanmayacak sürede, geniş halk kesimlerini tatmin etmekten uzak bir performans sergiliyor. Tabii, Jokowi ‘iktidarının’ böylesi bir yönelim almasında, ülke siyasal yaşamının köklü kurumlarıyla olan iletişim veya iletişimsizliğinin önemli payı var. Öncelikle şu hususu saptamakta fayda var. Jokowi siyasal yaşamın odağındaki mevcut politikacılarla kıyaslandığında kelimenin tam anlamıyla sivilliği ile öne çıktığına şüphe yok. Bunu da, daha Solo Belediye Başkanlığı döneminden başlayarak halkla her fırsatta birliktelikte, onları dinleyeme verdiği önemde ve de seçim öncesinde sunduğu gelecek projeksiyonunda görmek mümkün. Öte yandan, özellikle Cakarta Valiliği ile başlayan ve Başkanlık adaylığı serüveni ile zirve yapan merkez siyasi güçlerle etkileşimi onun nasıl bir Başkanlık profiline imza atabileceği konusunda ipuçları da veriyordu.
Bu süreçte bugün gelinen noktada, Jokowi, ülkenin Endonezya milliyetçi hareketinin köklü temsilcisi “Demokratik Mücadele Partisi” (PDI-P) içinde sıradan bir üye görünümünde. Devlet başkanı olmakla birlikte, bu üyelik onu ne partinin onursal başkanı Megawati Soekarnoputri, ne de partinin resmi başkanı ve Megawati’nin kızı Maharani ile aynı kefede ele alınmasına yol açıyor. Jokowi’nin partisiyle olan ilişkisi niçin bu denli önemli sorusu sorulabilir elbette. Bunun en açık cevabı, Başkanlık koltuğuna oturacak kişinin bugüne kadar bir siyasi parti başkanlığından gelmesi gerçeğinde yatıyor. Bu da seçilen başkanın temsil ettiği siyasi bir hareket, şu veya bu şekilde kayda değer bir ideolojik yapılaşmayı yönetebilme becerisi ile ülke genelinde önemli bir siyasi kadroyu mobilize edebilmesini anlamına geliyor.
Tüm bu hususları dikkate aldığınızda, Jokowi’nin daha geçen yılki seçimler öncesinde tartıştığımız ‘liderlik’ meşruiyetinin ne anlama geldiğini bugün daha iyi görebiliyoruz. Çünkü seçim sonrasında Jokowi’nin mevcut partilerin başkanlarıyla farklılığı bir ‘siyasi zaafiyet’ olarak ortaya çıktı ve bu zaafiyet devam ediyor. Burada sorun, Jokowi’nin temsil ettiği sivilliğin, siyaset arenasında karşılığını oluşturamamış olmasında yatıyor. Bunu aradan geçen yaklaşık sekiz aylık süre zarfında bir dizi politikalarda gözlemlemek mümkün.
Jokowi’nin bir siyasi harekete liderlik yapamaması kadar, ortaya çıkan sorunlardan biri de bugüne kadar reformcu siyasi hareket olduklarını iddia eden kimi partilerin Jokowi’ye destek vermemeleridir. Aksine, bu siyasi hareketler başkanlık yarışını kaybeden eski general Subianta Prawobo’yu desteklemeleriyle büyük bir çelişkiye de imza atmış oldular. Bu desteğin seçim sonrasında da sürerek Meclis’te, özellikle Jokowi’nin gündeme taşıyacağı değişim politikalarına engel olmalarıyla da öne çıkacakları öngörülebiliyor.
Bu nokta, Endonezya siyasetinde sadece mevcut başkan, yani Jokowi’nin siyasi temsiliyetindeki sorun kadar, reform yanlısı iddiasındaki siyasi hareketlerin, temsilcisi oldukları ideolojilere muhalif icraatlara imza atmalarının da ülkede sağlıklı bir siyasal yaşama geçilememesindeki rolü incelenmeye değer.
Başkan ve siyasal partiler eksenindeki bu parçalanmışlık, siyasetin odağında olmayan, ancak bu arenayı olabildiğince kendi çıkarlarına hizmet ettirebilme imkanını tarihsel olarak geliştirmiş kimi kurumların önünü açıyor. Bunların başında, 1998’de başlayan reform sürecinde zaman zaman geri çekildiği söylenebilecek ve birbiriyle açık/gizli rekabet halindeki Emniyet Müdürlüğü ile Ordu teşkilatının yeniden güçlü birer aktör olarak öne çıkma eğilimi sergiliyorlar. Bu kurumların ekonomiden etnik yapılarla ilişkilere kadar müdahil olabilecekleri alanların genişliği, sivil siyaset ve sivil toplum yaşamı için nasıl bir tehdit ve tehlikeye yönelindiğinin de işareti olmakta.
Reformcu söylemle başkanlık koltuğuna oturan Jokowi’nin ilk aylarında bu söyleminin sınanmasını sağlayacak önemli gelişmeler oldu. Bunlarından başında Emniyet Genel Müdürü atamasında yaşandı. Başka bir adaya gerek kalmaksızın Başkanlık ofisinden Budi Gunawan adının çıkması bir anda gözleri PDI-P’ye çevrilmesine neden oldu. Gunawan, 2000’li yılların başında Megawati’nin devlet başkanı olduğu dönemde yakın koruması olarak görev yapmış ardından da ‘siyasetçi’ ile ‘polis şefi’ arasındaki ilişki devam etmişti. Megawati’nin, işte böylesi bir ilişkiyi pekiştirecek şekilde Başkan Jokowi’den tek aday olarak Gunawan atamasını istediği yönünde kanılar mevcut.
Bu noktada ülkenin kilit kurumları arasında iletişimsizliği gündeme getirecek gelişme ise, ‘Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nca (KPK) Gunawan’ın 2006-2009 yıllarına ait yolsuzluk icraatlarının yeniden gündeme taşınması oldu. Siyasetçi-polis şefi-yolsuzlukla mücadele kurumu çekişmesinde asıl zararı gören ise, ‘halkın temsilcisi’ sıfatıyla başkanlık koltuğunda oturan Jokowi oldu. Geniş kitlelerin beklentisi, Jokowi’nin bu oyunu sivil idarenin lehine olacak şekilde yönetebilmesi yönündeydi. Ancak daha seçimler öncesinde başlayarak sorunlu olduğuna dikkat çekmeye çalıştığım Jokowi-PDI-P ilişkisinin, böylesi sonuçlar doğurmuş olmaya başlamasında şaşırtıcı bir durum olarak değerlendirmek de mümkün değil. Bu önemli sınav, Başkan Jokowi’nin, Megawati’nin siyasi liderliğine ve de tercihlerine boyun eğme konumunda kaldığı imajının doğmasına neden olduğu gibi, halkın memnuniyetsizliği bir yana, emniyet kurumu tarafından da baskıya maruz kaldı. Bu baskının en görünür ifadesi ise, emniyet birimlerinin intikam duygularıyla KPK’yı hedef alan girişimiydi. Tabii bu kısa metinde bu denli detaylara girmenin zorluğundan söz edilebilirse de, bir nebze olsun bu karmaşık ilişkide “kimin eli kimin cebinde”yi ortaya koymak adına maruz gösterilebilir.
Burada söylenmesi gereken, kurumsal bağımsızlık kadar, kurumlararası yetki ve sorumluluk karmaşasının kendi başına bir sorun olarak varlığıdır. 1998 reform sürecinin bir yansıması olarak ülkede dokunmadık toplumsal kesim bırakmayan yolsuzluk heyulasıyla mücadele için kurulan KPK’ya açılan sahanın, gene ülkenin emniyet müdürlüğü gibi köklü ve önemli kuruluşlarından biri tarafından köşeye sıkıştırılmaya çalışılması, ‘yolsuzluk’ olgusunun güç ile ne denli bir ‘ittifak’ oluşturduğunu da ortaya koyuyor. Nedeni de, KPK’nın sorumluluk alanına giren sahanın, aynı şekilde Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı kimi birimlerce de yürütülebilirliğinin devam ediyor oluşu. Bu nedenledir ki, emniyet içindeki yapılaşmalar, bu güce binaen, Başkan’a rağmen, yeni polis şefi atamasına konu olan Gunawan’ı koruma adına, kurumsal bir tepkiyle KPK’yı kuşatma operasyonu başlattılar. Ve bu sürece de Başkan’ın yönetişim zaafı damgasını vurdu.
Emniyetin açtığı bu yolun Jokowi için hiç de ‘hayırlı’ olduğu söylenemez. PDI-P’nin desteğini almış emniyet kurumu Jokowi’nin bir an önce üzerine gitmeyi istediği, örneğin petrol mafyası ve orman ürünleri kaçakçılığı başta olmak üzere yolsuzluk konularında nasıl başarılı olabileceği üzerinde de düşünülmesi gerekiyor. Siyasi partiler ile ülkenin köklü kurumları üzerinde herhangi bir siyasi ağırlığı olmayan Jokowi’nin bu zorluğu görmediğini söylemek mümkün değil. Belki bunun içindir ki, bu hadiseler öncesinde Emniyet Müdürlüğü bütçesini %18 oranında artırmayı uygun görmüştü.
Yukarıda zikredilen kurumların yanı sıra, Meclis ve Başkanlık gibi üst siyasi kurumlar arasında ilişkilerde de sağlıklı etkileşimden ve sinerjiden bahsedilemeyeceği gibi, ülkenin köklü kurumlarının birbirleriyle ve de Başkanla ilişkilerinin bugüne değin sağlıklı bir rotaya oturduğunu ileri sürmek güç. Bu anlamda, geniş halk kitlelerinin beklentileriyle, Cakarta siyasetinde ve bu siyaseti çevreleyen kurumların yönelimlerindeki farklılaşmada olumlu bir değişiklik beklentisi zayıf.
http://www.dunyabulteni.net/haber-analiz/335904/endonezya-baskani-jokowinin-merkez-guclerle-sinavi