Güneydoğu Asya, ABD Başkanı Obama ile birlikte dünya gündeminde giderek daha çok yer alır, Güney Çin Denizi’nde ASEAN’a üye Filipinler-Vietnam daha geçen hafta Çin ‘sivil filosuyla’ cedelleşirken ve hafta sonu Myanmar’ın başkenti Nyapyidaw’da ASEAN Başkanlar düzeyindeki 24. Zirve Toplantısı gerçekleştirken bölgede sessiz sedasız yeni bir yönetim yapısı inşası sürüyor. Gelişen ulusal ve bölgesel şartlar çerçevesinde Filipinlerin güneyinde on yıllarca sürdürülen bağımsızlıktan mücadelesinden vaz geçen Bangsamoro Müslüman toplumu şimdi özerk yönetime hazırlanıyor.

27 Mart’ta Manila’da imzalanan barış anlaşmasının ardından, Bangsamoro Özel Yasası çalışmasını tamamlayan Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) yönetimi, bu yasa taslağını Başkan Benigno Aquino’ya sundu. Başkanın şu sıralar danışmanlarıyla ‘kelime kelime’ yasayı incelediğine kuşku yok. Başkan’ın yasaya ‘tamam’ demesi halinde bir başka süreç başlayacak ve Kongre’nin kararı beklenecek. Ardından, Mindanao halkı, muhtemelen yapılacak bir referandum ile bu yasaya onay verecek. Aslında MILF yönetimi, bu yasa çalışmaları sürecinde halktan çeşitli kesimlerle müzakereler yaptığı biliniyor. Dolayısıyla Manila’dan gelecek ‘evet’ cevabının ardından Mindanao ve çevresinde referanduma şimdiden destek çıkacağını düşünmek mümkün. Bu süreçte, 1996 yılı barış anlaşmasının olumsuzlukla sonuçlanmasına rağmen, MILF yönetimi tüm bu süreçlerde ‘iyimserliği’ ön plâna çıkartıyor ve olumsuz gelişmelere en azından şimdilik ihtimal vermiyor.

Bu yasa, Bangsamoro halkının kendi kendini yönetmesi anlamına geliyor. Bu ifadenin detaylarına bakmakta fayda var. 1996 yılında Nur Musairi liderliğindeki Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF)’in imzaladığı barış anlaşmasında da böylesi bir madde vardı. Ancak o dönem sadece dokuz bölgede yönetimi alan Bangsamorolular, 27 Mart anlaşmasıyla bu sayısı elli sekize çıkardı. 1996 Barışı’nın devam etmemesinde kişisel hırsların ön plâna çıktığını söyleyen kimi gözlemciler, MILF’in yakın gelecekteki değişim için toplumun çeşitli kesimleriyle sürekli istişare ettiğine vurgu yapıyorlar. Öyle ki, barış anlaşması sürecinde MILF yönetimi, tüm çelişkiler ve yalpalanmalara rağmen, modern Bangsamoro mücadelesinde önemli bir yere sahip Nur Misuari’yi barış anlaşmasına birlikte gitmeye davet etti. MILF ideolojik farklılıklara rağmen, aynı kanı, aynı ideali taşıyan lidere yönelik bu daveti, onu onurlandırma anlamı taşıdığı gibi, hem Mindano halkına hem de ulusal ve uluslararası çevrelere önemli bir birliktelik mesajı vermeyi hedefliyordu. Ancak Nur Misuari’nin siyasi kişiliğinin bu davete icabet etmesini engellediği de biliniyor. Bu noktada MILF’in yanlış yaptığı elbette ki iddia edilemez. Kaldı ki, önümüzdeki süreçte MILF azınlık ve muhalif konumunda olsa da, bölgede faaliyet gösteren kimi gruplara karşı da kapsayıcı ve birliktelik ruhuna uygun yaklaşımları sergileyeceğini söyleyebiliriz. Çünkü ortada ‘ortak hedefler’ söz konusu olduğunda MNLF ve diğer küçük grupların talep edip de MILF’in girişimleriyle ulaşılan barış anlaşmasında elde edilmeyen nedir sorusu sorulmalı. Elbette ortada bağımsızlık yok. Ancak maddi şartların Mindanao’yu getirdiği yer, bu anlaşma ile kendi kendini yönetme hakkını kazanması, önemli bir ekonomik gelir kaynağına ulaşması gibi unsurlar irili ufaklı tüm grupların birarada hareket etmesini kolaylaştırması bekleniyor. MILF’in tüm çabası da bu yolda yapılması gerekenleri zamanında yerine getirmek.

Tabii bu noktada Mindanao denilince, özellikle bölgede faaliyet gösteren bazı Batılı düşünce kuruluşları ve uzantıları bir süredir “Abu Sayyaf” adı verilen grubu ve bu grubun küresel çekim merkezi oluşturmuş bir “üst yapıyla” bağlantısını gündeme getiriyorlar. Batılı ‘araştırmacıların’ bu yaklaşımı, Patani için de yaptıklarını farklı bağlamlarda Açe’yi de bu potaya sokma girişimleri olduğu vaki. Ancak MILF yönetimi, bu grubun ve de diğerlerinin varlığının farkında. Zaten barış görüşmeleri sürecinde Manila yönetiminin ‘silahları bırakın’ talebine verdikleri ‘hayır’ cevabının ardında en azından kimi bağlamlarda, bölgedeki Abu Sayyaf gibi silahlı grupların varlığı karşısında ‘güçten yoksun olmama’ ve kontrolü kaybetmeme kaygısıyla Manila’nın talebini rasyonel olarak geri çevirdiler.

Mindanao’da özerk yönetimin yapılaşması sürecinde Abu Sayyaf ve bazı marjinal oluşumlara karşı MILF’in ‘telkin’ yöntemiyle bölgede suküneti sağlayacağı konuşuluyor. MILF’in elindeki en büyük koz ise, bugüne kadar söz konusu gruplarla silahlı çatışmaya girmemiş, yani Müslüman gruplar arasında fitneye sebep olmamasıdır. Abu Sayyaf’ı ve de diğerlerini Batılı araştırmacıların gözüyle değil, bölge insanının değerlendirmesiyle okumaya çalıştığımızda savrulmaya gerek kalmayacaktır. MILF yönetimi, “aslında ellerinde böylesi bir maddi güç olduğunu ve söz konusu grupları bu güçle ortadan kaldırabileceklerini” ifade ediyor. Ancak bunun pratikteki yansıması bölge Müslüman halkı arasında daha çok bölünme anlamı taşıyacak. Buna ilâve olarak, insani bağlamda da bu grupların aileleri ve çocuklarının mağduriyetine sebep olacağını da sözlerine ekleyerek böylesi bir girişime olanak tanımayacaklarını ileri sürüyorlar.

Pratikte bölge halkı arasında sağlanacak birlik, hiç kuşku yok ki, bölge yönetiminin Manila’dan MILF’in kuracağı siyasi oluşuma geçmesi bir yılı bulacak. Anlaşma metninde de belirtildiği üzere geçiş süreci olarak adlandırılıyor. MILF yönetimi, buna ilâve olarak, bu süreci ısrarla ‘normalleşme’ olarak adlandırıyor. Normalleşme süreci silahlı birliklerin sivil yaşama adaptasyonu anlamı taşıyor. Aslında burada bir handikap olduğunu söylemekte fayda var. Halkın beklentisinin büyük olduğu, buna karşın maddi imkânların sınırlı oluşu bu handikabın nedenidir. Çünkü bu gibi çatışma bölgelerinde bir yıl gibi kısa sürede geçiş sürecinin belirlenmesi maddi anlamda zorlukları da beraberinde getirecektir. Örneğin, bu noktada Manila yönetiminin bu bir yıllık süre zarfında, Mindanao’ya sadece sınırlı bütçe vermesi MILF’in bölge halkı arasında barışa yönelik empatisini pratiğe dökecek ve sosyo-ekonomik kalkınmayı sağlayacak olanaklara kapı aralamayacağı ortaya çıkıyor.

Bu durumda, başta bölgedeki diğer Malay kökenli Müslüman topluluklar ve bu toplulukların yaslandığı siyasi yapılar kadar, belki Türkiye’nin de içinde olacağı bir uluslararası yapılaşmanın var olan imkânlarla Mindanao halkının yanında olması gerekiyor. Bu noktada, şayet önümüzdeki günlerde Ankara’ya yapılacak bir ziyaretle Türk Hükümeti’ne üst düzeyde böylesi bir talep iletildiğinde pozitif bir karşılık verilmesi herhalde doğru bir karar olur. Bu noktada kimileri, “Türkiye’nin derdi başından aşkın zaten” diyebilirler. Bu çevreler belki haklı da olabilirler. Ancak Mindanao başta olmak üzere, Güneydoğu Asya’daki azınlık konumundaki Müslüman toplulukların tarihsel-dinsel ve de insani nedenlerle böyle bir beklenti içerisinde olmalarında yadsınacak bir taraf bulunmuyor. Yadsınması gereken, Türkiye’de veya Türkiye’yi bölgede resmi anlamda temsil makamındaki kurumlarda bu talepleri öngörebilecek bir siyasi vizyonun ve buna bağlı olarak talepleri azami ölçüde yerine getirebilecek maddi/fiziki ve de manevi donanımın olmamasıdır.

Güneydoğu Asya’da dünya devleri kendi çıkarları uğruna yeni politikalarını uygulama konusunda çalışırken, bu coğrafyada yüzyıllarca varlık sürmüş Müslüman Mindanao halkı da kendi siyasi yönetimini oluşturma çabasında. MILF liderliğindeki Mindanao halkı, bölgedeki karışıklığa rağmen, hedefine ulaşma konusunda azimli. Bu azmi sadece alkışlamamak, bir de destek olmak lazım.

http://www.dunyabulteni.net/haber-analiz/297953/bangsamoro-ozerk-yonetime-hazirlaniyor

LEAVE A REPLY