Mehmet Özay                                                                                                            26.11.2024

Bangladeş’te, geçtiğimiz Haziran ve Temmuz aylarında yaşanan sözde ‘Bahar devrimi’ girişiminden bu yana, yaklaşık dört ay geçmesine karşılık, kayda değer bir gelişme ortada gözükmüyor.

Sözde, üç aylık süre sonrasında önemli gelişme olacağı yolundaki beklenti böylece boşa çıkmış oldu…

Bunun yerine, Ekim ayı sonlarında Bangdaleş ordu yönetiminin, “demokrasi’nin yeniden tesisi için 18 aylık süreye ihtiyaç olduğu” yönündeki ifadesinin ardından, geçici hükümet başkanı Profesör Muhammad Yunus da “sistemi temizlemek için öngörülen reformlar tamamlanıncaya kadar seçimler yapılmayacak” açıklaması açıkçası geniş kitleler ve de siyasetçiler için bekle-gör anlamına geliyor.

Yeni bir kaos mu?

Ülkenin yakın geleceğine dair siyasi açıklamanın, ordu yönetiminden gelmesi bile, açıkçası Bangladeş’te, ne tür bir demokratik sürecin işlemekte olduğuna dair bir fikir veriyor.

Oysa hem son en yıldır Şeyh Hasina liderliğinde ülkeyi yöneten Halk Partisi’nin (Awame League) hem de, muhalefeti temsil eden Bangladeş Ulusal Partisi’nde beklenti geçici hükümetin üç ay sonrasına seçim tarihi vermesiydi…

Bu noktada, Ağustos ayından bu yana ülkede, demokratikleşme emareleri olarak görülebilecek, prematüre yapıların dahi oluşumuyla ilgili bir gelişmeden bahsetmek bile güç…

Meşhur Profesör Muhammed Yunus’un başında bulunduğu geçici hükümetin, reform sürecine dair inandırıcı bir adım atıp atamayacağı görmek için biraz daha beklemek gerekiyor.

Kimi açılardan bu mevcut durum, Bangladeş’te gerilimin devam ettiği anlamına gelirken, akıllarda, ‘Yeni bir kaosun eşiğine mi geliyoruz?’ sorusunu da getirmiyor değil…

Bahar’dan Sonbahar’a

Meydan gösterilerinden bu yana yaşanan geçiş sürecinde, göstericiler ve bunların arka plândaki siyasal ve toplumsal yapıların gündeme getirdiği taleplerin siyasi sonuçları, henüz hasıl olmuş gözükmüyor.

Burada temel sorun, Nobel Ödüllü Muhammed Yunus’un şahsı bir yana, Bangladeş’te -ve de benzeri ülkelerde olağan karşılanması gereken- ‘kargaşa’ ortamını, ‘demokratik ideallerle’ karıştırmak gibi akıl dışı girişimlerin bir örneğini daha görmekte olduğunu söylersek yanılmış olmayız.

‘Bahar’, ‘yaz’ gibi sıfatlarla oluşması beklenen devrimci yönelimlerin temelde, var olan kargaşa ortamından çıkışın ayak sesleri kabul etme konusunda, gerektiğinden fazla umut bağlanıyor oluşu bile aslında, bu tür toplumlarda var olan derin sorunların anlaşılamamış olduğunun ifadesidir.

5 Ağustos sonrası

Geçtiğimiz 5 Ağustos’da, yaklaşık on beş yıldır iktidarda bulunan 76 yaşındaki Şeyh Hasina, önlenemeyen meydan gösterileri sonrasında soluğu, komşu ülke Hindistan’da alırken, 8 Ağustos’da kurulan geçici hükümetin başına, meşhur Profesör Muhammed Yunus atandı.

Muhammed Yunus Hoca’nın, bireysel niteliklerine diyecek yok…

Bu nedenledir ki, devletin (!) önde gelen siyasi ve askeri eliti, ‘bahar’dan ‘yaz’a geçiş sürecinde görevi ona verdi.

Daha doğrusu, ‘ateş topunu’ Muhammed Yunus Hoca’nın kucağına bırakmış oldu…

‘Ateş topu’ diyorum, çünkü ortada neyin nasıl halledilebileceğine dair bir yol haritası bulunuyor mu sormak gerekiyor…

Şayet ortada kapsamlı bir yol haritası yoksa, çıkılan yolculuğun da başarıya ulaşmasını beklemek biraz hayal…

Yine hizipçilik!

Bangladeş ordusunun yeşil ışık yaktığı, 17 kişilik bir kabineden oluşan geçici hükümette, sözde Bahar ayaklanmalarında yer alan iki öğrenci liderinin yanı sıra, sivil toplum, Bangladeş Ulusal Partisi (Bangladesh National Party-BNP) ile Cemaat-i İslami’den üyeler bulunuyor.

Seçim tarihinin belirlenmesi için biçilen üç aylık süre dolmasına rağmen, geçici hükümetin bu yönde henüz adım atmamış olması, siyasal ve toplumsal huzursuzluğun ülkede devam ettiğinini işaretidir.

Ağustos ayından bu yana geçen süre zarfında, bu üç temel grubun kabinedeki varlığına karşılık, her bir grubun, kendi siyasal hedefleri ile belirlenmeye çalışılan bir sürecin olduğunu söylemek abartı sayılmamalıdır.

Aslında, Bangladeş’te -ve de benzeri ülkelerde- olan biten, temelde böylesi travma dönemlerinde hem, liderler düzeyinde hem de, kurumsal boyutta, sağlıklı ve rasyonel hareket edebilmeyi sağlayacak mekanizmaların var olmamasıdır.

Bu durum, geniş halk kesimlerinde ya, umutsuzluk ve içe kapanma ya da, oportunizme sarılarak mevcut liderlerin peşine takılma şeklinde zuhur eder.

Meydan gösterilerinde ortaya çıktığı üzere, bir tür “tarihi şans” olgusuyla açıklanabilecek gelişmeler karşısında sürdürülebilir bir yapı tesisi yerine, kendi kliği, hizbi, partisi, cemaati için günü kurtarabilmenin yollarının aranıyor olması, Bangladeş ve benzeri ülkelerin en temel sorunudur ve böyle giderse olmaya da devam edecektir.

Bunun sosyo-psikolojik karşılığı liderlerin, birbirlerine ve geniş toplum kesimlerine ve de aynı şekilde, ikincilerin de birbirlerine karşı güven vermemeleri ve hissetmemeleri olarak karşılık bulur.

Çünkü ortada, herkesin ya da kahir ekseriyetin hem fikir olduğu ve sözleştiği bir yasa metni ve bunu hayata geçirecek ciddi ve yapılaşmış kurumlar bulunmamaktadır.

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, ortada, bu güveni tesis edecek yapısal ve kurumsal unsurların olmamasıdır.

Bu nedenledir ki, ordu yönetiminin seçimler için 18 ay sonrasına gün vermesini en kötü ihtimalle birileri için zaman kazanma olarak yorumlamak mümkünken, iyimserler adına ise, reformlar için yeter zaman olarak kabul etmek mümkün.

Bu sürecin hangi yönde işleyeceğini birlikte tanık olacağız.

Sorun kökte mi?

Ülkede siyasal ve ekonomik yolsuzlukların, ülkenin kurucu unsurları ile özdeşleşmiş olması temelde Bangladeş’te, ne türden bir toplumsal buhranın olduğunu ortaya koyuyor.

‘Bahar devrimi’ söylemiyle gerçekleşen toplumsal ayaklanmanın ve bunun doğurduğu onca gürültü patırtının ardından, ülkeyi terk eden, daha doğrusu kaçan Şeyh Hasina’nın oğlu Sajeeb Wazed Halk Partisi’nin, yeni dönemde partinin yeniden önemli rol oynayacağı görüşünde.

Washington’da bulunan Sajeeb Wazed, Ekim ayı sonunda ordu yönetiminden gelen ve ülke seçimlerini 18 ay sonrasına gün veren açıklamayı destekleyici açıklaması önemliydi.

Bununla da kalmıyor, olası bir erken seçimde yeniden iktidara gelme hesapları içerisinde, gayet kibirli bir şekilde söylem geliştiriyor.

Kibrin kökeni

Ülkenin kuruluşundan bu yana büyük ölçüde yönetimde yer alan Halk Partisi’nin Bangladeş halkına karşı kibrinin kökenini, yukarıda dile getirdiğim şekilde, ülkenin kurucu unsuruyla ailevi ve ideolojik bağı teşkil ediyor.

Oysa, 1971 bağımsızlık sürecine bakıldığında, Pakistan ulus-devlet yapısından ayrılmanın temel hedefi, ‘demokratik’ bir ülkenin tesisiydi.

Bağımsızlığa giden süreçte, bir tek siyasal hareket değil, o dönem Pakistan egemenliğindeki Bangladeş topraklarında var olan Müslüman, Hindu, Budist, Hıristiyan vb. gibi azınlık-çoğunluk dikotomisini aşmaya çalışan unsurların, ortak bir eylemi ve hedefi söz konusuydu.

Kanımca, sadece ‘dini nitelikleriyle’ öne çıkarılan gruplar değil bunlar…

Bu yapıların, belki de, her birinin temsilcisi hükmünde olan siyasi hareketleri göz ardı etmemek gerekir.

Ancak, burada dikkat çekilen husus, ‘demokrasi’ idealine sahip olduğu izlenimi veren Halk Partisi’nin (Awame League), aradan geçen onyıllar boyunca, bu söylemi pratiğe geçirebilecek yasal ve icra süreçlerini uygu/laya/mamasıdır.

Bunun yanı sıra, ‘öteki’ konumuna indirgenenlerin de benzer şekilde, süreçte oynamakta oldukları siyasi rolün, iktidar olduklarında tıpkı, Halk Partisi gibi davranmaları şeklinde zuhur etmesidir.

‘Demokrasi’ye ulaşmak bir yana, bu sürecin kurumsal boyutlarından yoksunluk, Bangladeş toplumu için demokrasi kavramını ve de buna tekabül eden kurumsal, toplumsal ve siyasal yapılaşmayı olsa olsa illüzyon düzeyinde ele alınması anlamı taşır.

Yapısallaşan irrasyonalite

Bangdaleş’te, kuruluşundan bu yana ülkeyi yöneten Halk Partisi’nin (Awami League) dayanak noktalarından hiç kuşku yok ki en önemlisi, ülkenin kurucu gücü, partisi, eliti olduğu iddiasıdır.

Ülke yönetimini, böylesine tekil bir gerçeklik üzerine inşa etme vazifesini kendine görev addeden Halk Partisi’nin karşısında, milliyetçi parti ve kendini siyasi parti bağlamında ifade edememekle birlikte, mevcut siyasi ortamın, iki arası bir deresinde var olmaya konuşlanmış İslamcı hareketlerin de adına demokrasi denilen siyasal süreçlerde iktidar olma süreçleri yine gizli/açık güç temerküzüne bağlamış olmaları hiç kuşku yok ki, en büyük handikapı oluşturuyor.

Halk Partisi, bu kurucu vasfına dayanarak ülkeyi yönetmeye çalışırken, son dönemde yaptığı en büyük hata geçtiğimiz Haziran ayında alınan bir kararla, Pakistan’a karşı bağımsızlığın kazanıldığı 1971 yılında bağımsızlıkçılık ruhuyla hareket eden toplum kesimlerinin aile mensuplarının kamuda istihdam edilmelerine olanak sağlayacak şekilde yüzde 30’luk kotanın yeniden uygulanmaya konulması olmuştu.

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, babalarının, dedelerinin bağımsızlık sürecinde oynadıkları rolden ötürü birilerine ülkenin kamu istihdamı peşkeş çekilmesi yasaya bağlanıyordu…

Kota uygulamasını, günün getirdiği şartlar içerisinde yeni ve yenilikçi bir ‘kast sistemi’ olarak kabul etmemek için bir neden bulunmuyor.

Meydan gösterilerinin giderek yükselişi karşısında Temmuz sonlarında Yüksek Mahkeme kota’yı yüzde 5’e indirmiş olsa da, artık iş işten geçmişti.

Kanımca, ‘kota’ kavramı bile meydan göstericilerinin hiddetini daha da artırmaya yetecek bir unsurdu. Ancak, bu sosyolojik gerçeği bile göremeyen bir Bangdaleş eliti bulunuyor ortada…

Müslüman ülke

Bangladeş, yeri geldiğinde İslam toplumları içerisinde, yaklaşık 170 milyonluk nüfusyla dikkat çekilmeye çalışılan bir ülke.

Dikkat çeken bir diğer özelliği ise Hint Alt Kıtası’nda Pakistan, Hindistan’daki Müslümanlar veya ağırlıklı Müslüman bölgelerin ardından coğrafi olarak doğal bir eklemlenme haliyle dikkat çekiyor.

Bir başka ifadeyle, Hint Alt Kıtası’nda bir tür ‘Müslüman kuşağı’…

Bununla birlikte, bu kuşağın ne öteki ucundan ne de Bangladeş’ten, adına Müslümanlık denilen olguyu hak ettirecek bir siyasal ve toplumsal yapılaşma zuhur ettiğine tanık olunuyor.

Ancak, bu ülkenin nüfus çoğunluğunun, tıpkı benzeri şekilde nüfus çoğunluklarıyla öne çıkartılmaya çalışılan ülkeler gibi, niceliksel özelliğinin kayda değer bir belirleyiciliğe sahip olduğu düşüncesi de bir başka handikap.

Ülke genelinde özellikle de gençler arasında kamuoyu yoklaması yapılsa, acaba kaçı Kuzey Amerika’ya, Avustralya’ya veya benzeri Anglo-Sakson ülkelere yol tutmayı seçer bir düşünmek lazım.

Aslında, gözlemler ve söylemlere bakıldığında, böylesi bir kamuoyu yoklamasından alınacak sonucu tahmin etmek güç değil…

Bölgesel dengeler!

Bangladeş’i saran ‘Bahar rüzgârları’nın Sonbahar rüzgârları’na dönüşmesinin sadece, ülkenin iç siyasal ve toplumsal sorunlarıyla sınırlı olduğunu söylemek büyük yanılgı olur.

Temelde sorunun, Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılması süreciyle ilintili olması; doğudan ve batıdan Pakistan gibi bir ülkeyle sınırları olan Hindistan için bulunmaz bir nimetti.

Bu nedenledir ki, Hindistan’ı bağımsız Bangladeş’in en önemli siyasal hamisi kabul etmek yanlış olmayacaktır.

Bununla birlikte, tıpkı 1947’de Hindistan ve Pakistan ayrışmasında olduğu ve devamında Hindistan’da kalan Müslümanların, seküler ve/ya genel itibarıyla Hindu kökenlik dini-kültürel yapılanmanın içerisinde azınlık konumunda kalan Müslümanlar gibi, Bangladeş’in bağımsızlığı sonrasında da seküler güçler karşısında Bangladeş’li Müslüman kesimlerin azınlıkta kaldığını söylemek gerekir.

Bu tablonun, birkaç tezatı içinde barındırdığına kuşku yok. Bunlardan ilki, ‘halkının kahir ekseriyeti’ denilerek Müslüman ülke kabul edilen Bangladeş’de Müslümanların azınlık konumunda bulunmalarıdır.

İkincisi, kendisi gibi ‘halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan’ Pakistan’la ilişkilerin arzu edilir düzeyde seyretmemesidir.

Üçüncüsü, bağımsız bir ulus-devlet olarak Bangdaleş’in varlığının neredeyse, önemli bir bölümünün, Hindistan’ın desteğine tabi olmasıdır.

Dördüncüsü, Hindistan’la çıkabilecek önemli bir sorunda soluğu Çin Halk Cumhuriyeti’yle ilişkileri geliştirmede bulmaktır.

Bangladeşi bölgesel ve küresel sistem içerisinde kısıtlayan bu önemli unsurların, ülkenin iç siyasetine olumlu bir etkisi olacağını düşünebiliyor musunuz?

Geçici hükümetin başında bulunan Muhammed Yunus Hoca’nın işi kolay olmadığı ortada. Bu süreçte, kapsamlı reformlar ile bu reformları kendi lehine çevirme uğraşında olacak çeşitli hizipler temelde ülkenin açmazlarından birini oluşturuyor.

Bangladeş’teki gelişmeleri takip etmeye devam edeceğim.

LEAVE A REPLY