13 Şubat, Myanmar’ı İngiliz sömürgeciliğinden bağımsızlığa taşıyan lider Aung San’ın 100. doğum yıl dönümü. 1915 yılında, Irdrawaddy Vadisi’nde, Natmauk’da Bamar kökenli avukat bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Aung San, Güneydoğu Asya’da 2. Dünya Savaşı ve ardından sömürgecilik dönemini sonlandıracak bağımsızlık mücadeleleri arasında kendine özgü bir yer edinmiş ulusal kahraman konumuna geldi.
On yıllarca iktidardaki cunta liderlerince ve de geniş halk kesimleri tarafından ‘Bogyoke’, yani General lakabıyla anılan Aung San’ın siyasi meşruiyeti konusunda tartışmalar sürüyor. Bir yandan, 1950’li yıllardan bu yana ülkede iktidarı elinde tutan ordu gerekse sivil kesimler ki, bu anlamda ‘General’in kızı Suu Kyi’nin 1988 yılında kendiliğinden başlayan dev gösterilerde ve bugüne kadar süren siyasi muhalefet rolünü bu meşruiyete bağladığı görülür. Ordu, Aung San’ın ölüm yıl dönümünü ulusal gün ilân ederek, ‘General’i, bir anlamda birbiri ardı sıra ülke iktidarını elinde tutan junta rejimlerinin dayanağı olarak gösterirken, Suu Kyi’nin ‘sivil’ inisiyatifiyle on binlerin katıldığı bir tür karşı anma törenleri Aung San’ın nereye ait olduğuna gizli bir referans niteliği taşıyor. Bir liderin ilhak kaynağı olduğu bu iki yapı: birincisi, ülke iktidarını altmış yıl boyunca elinde tutmuş olan cunta rejimlerini üreten ordu; ikincisi ise, önceki süreçlerdeki hak arayışlarından geniş kitlelerin katılımıyla kayda değer protesto ve hak taleplerine geçildiğinin işaretini veren 1988 yılından bu yana devam eden demokratikleşmeyi öncelleyen sivil inisiyatif. Birbirine zıt bu iki yapının nasıl olup da Aung San’ın kimliği etrafında örüntülendiği araştırılmayı hak edecek bir konudur.
Ülke siyasal yapısını belirleyen güç olarak ortaya çıkan ordu ve ürettiği cunta rejimler, kendisinin varlık kaynağı olarak gördüğü aynı Aung San’ı Myanmar toplumunun gözünde itibarsızlaştırma girişimi denmese de, unutturmaya yüz tutacak bir politika izlediği de biliniyor. Ancak halkın, kurucu lidere sahip çıkışının somut ifadesi, cunta rejiminin giderek artan baskı ve zulmü karşısında lider arayışının ayyuka çıktığı bir dönemde, Aung San’ın kızı Suu Kyi’i bir anlamda ‘göreve çağırmasıyla’ cuntaya karşılık veriyordu.
Aung San, çelimsiz bedenine rağmen, çelik gibi bir düşünce yeteneği ve inatçı kişiliği ile üniversite yıllarından başlayarak tüm sömürgecilik süreçlerine karşı koyan duruşu görece kısa süren yaşamını şekillendiren en önemli olgu olarak ortaya çıktı. Ülkesinin siyaset ve kültür ortamını şekillendiren İngiliz sömürgeciliğine karşı duruşu, ‘Asyalılık’ ruhunu bu topraklara taşıyan Japonların ülke topraklarına girişiyle bir anlamda doğal bir ittifak oluşumuna zemin hazırladı. Ancak Japonların baskı ve zulüm noktasında İngilizleri aratmayacak uygulamaları karşısında bu sefer ‘Asya gücüne’ karşı mücadele saflarında yer alan Aung San, bir anlamda bölgenin siyasi geleceğini okuyabildiğini ve bunu İngilizlerle bağımsızlık masasına kadar gidecek bir işbirliği sürecini başarıyla yürüttüğünü söyleyebiliriz
İngiliz sömürge yönetimine karşı sivil itaatsizlik anlamındaki karşı duruşunu, Japon işgaliyle sıcak çatışmalara dönüştüren Aung San, süreçte oynadığı kayda değer rolle ulusal bağımsızlık hareketinin lideri oldu. Tabii bu noktada, Aung San’ın, bugün adına Myanmar denilen topraklarda halkın %70’ini oluşturan Bamarlara mensubiyeti kadar, yaşadığı dönemin koşullarını iyi okuyabildiğini ortaya koyan bir politika izleyerek Irrawady Vadisini çevreleyen ülkenin dört bir yanındaki çeşitli etnik yapılarla da ittifakkurma beceri sergilediğini hatırda tutmakta fayda var. Öyle ki, Aung San, hiçbir ulusun bir başkasını egemenliği altına alma hakkına sahip olmadığı görüşünü dile getirirken, hiç kuşku yok ki, sömürgecilik dönemindeki iktidar aygıtının oluşumuna karşı çıkışı kadar, yeni oluşacak siyasal sistemde ülke topraklarında yaşam süren etnik azınlıkların geleceğine de atıfta bulunuyordu.
Bugün,modern Myanmar’ı inceleme konusu yapan yerli yabancı uzmanlar arasında Aung San’ın bir önemi var ise, kuşkusuz ki, bunun önemli bir bölümü, 1948 yılından bu yana bir türlü toplumsal ve siyasal barışı sağlayamamış ülkede, kuruluş sürecinde bu barışı Aung San’la sağlanabileceğinin kanıtlanması olduğunu söyleyebiliriz.
Güneydoğu Asya’nın ikinci büyük ülkesi konumundaki Myanmar’ın, tıpkı benzeri ülkelerde olduğu gibi, 2. Dünya Savaşı öncesinde konu olduğu Batılı ulusların sömürgecilik dönemi, 1940’lı yılların ilk yarısında Japon işgali ve akabinde bağımsızlık elde etme mücadelesiyle süren çalkantılı yıllardaki rolüyle anılmakla kalmıyor. Aynı zamanda, çok etnikli bir ulus inşasında nasıl bir yöntem izleneceğinin, belki de en iyi örneklerinden birini sunmasıyla, yaşadığı dönemin ötesinde bir bakış açısını yansıtmasıyla dikkat çekiyordu. Öyle ki, Aung San, 23 Mayıs 1947 tarihinde Rangoon’da yaptığı bir konuşmada, ülkenin çoğulcu etnik gerçekliğine atıfya kurulacak yeni siyasi nizamda ırk-din-etnik temel ayrımı gözetilmeyeceğini söylüyordu. Çoğunluğu oluşturan Bamar etnik yapısının dışında kalan sayısı 135’i bulan irili ufaklı etnik yapıların hakları konusunu İngilizlerle yapılan bağımsızlık görüşmelerinde de gündeme getirdiği biliniyor.
Ancak Aung San’ın kaleme alınacak anayasada tüm etnik ve dini yapıların haklarının garanti altına alınmasını öncelleyen yaklaşımına eklemlenecek yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle dikkat çeken Myanmar’ı tüm bölge için model yapabilecek bir ulus devlet inşası çabasının önüne ilk çıkan ise dönemin ordu generalleri oldu. Üniversite yıllarından itibaren başlayan mücadeleci yapısıyla öne çıkan Aung San, demokratik ve sivil hakların paylaşımı konusunda sistemin çokça ötesinde bir ideolojiyle öne çıkması, akla aynı yıllarda o dönemki adıyla Malaya topraklarında “Birleşik Ulusal Malay Organizasyonu”nun (UMNO) kurucusu Dato Onn bin Jaafar’ı getiriyor. Malaya da, Burma gibi çok sayıda olmasa da, etnik çeşitliliği ile dikkat çeken bir toprak parçasıydı. Dato Onn’un, daha bağımsızlık öncesinde UMNO’nun sadece Malaylardan oluşan etnik kökenli bir parti yerine, tüm etnik yapılara kapılarını açması konusundaki görüşüne parti içinden yükselen itirazlar nedeniyle kurduğu ve öncüsü olduğu bu siyasi yapıdan 1951 yılında ayrılmak zorunda bırakılması bugüne kadar süren etnik ve dini ayrışmanın kökeni olarak dikkat çekilebilir.
2010 yılında sözde siyasi bir değişim sürecine adım atam Myanmar’da bu yıl yapılacak seçimler tarihin bir cilvesi olarak Aung San’ın 100. doğum yıl dönümüne denk geliyor. Myanmar’da ordunun perde arkasında önemli rol oynamaya devam ettiği yarı sivil yönetimin varlığının gözlendiği içinde bulunduğumuz bu dönemde, Aung San’ın siyasi mirasına layık görülen Suu Kyi’nin bu mirasa ne denli sadakat gösterip göstermeyeceği veya kendisine bunu sergileme şansı verilip verilmeyeceği konusunda şüpheler devam ediyor.