Mehmet Özay                                                                                              19.04.2020

Covid-19’la etkisini henüz kesmese de, dünyanın önde gelen devletlerinin bir güç yarışı tesisiyle covid-19 sonrası döneme hazırlanma eğilimleri sergilediklerini ileri sürebiliriz.

Bazı ülkelerin esnek rol oynamasına karşılık bazılarının adına devlet gücü denilen bir anlamda otorite olarak tanımlanan yöntemle toplumlarını kontrole tabi tutmaları görülmektedir.

Temelde birbirinden farklılık arz eden yaklaşımların her birinin, kendinde haklılık payı olduğu unutulmamalıdır. Örneğin, disipline alışmış bir toplumsal yapıda devletin olağanüstü şartlar olarak değerlendirilen salgın hastalık dönemini ‘sıkı’ tedbirlerle çerçeveleme çabası yadsınır bir durum değildir.

Burada farklılıklarla söz konusu covid-19 felâketinden kurtulma konusunda gösterilen çabaların değil, aksine kararsızlıklarıyla öne çıkan toplumların ve devletlerin büyük kayıplar yaşamalarıdır dikkat çekilmesi gereken.

Paradigma değişiminin aktörleri

Yakın tarihi geçmişte, doğal afetler ve/ya insan ürünü felâketler sürecinde benzer güçlerin nasıl hareket ettikleri hatırlandığında, bugün küresel ekonomi başta olmak üzere üretim-tüketim süreçlerinin durma noktasına gelmesi, bu sürecin yeniden başlamasıyla ne türden siyasal ve ekonomik açılımlar olacağı, belirli sektörlerin elde edeceği düşünülen kazanımlar veya kayıplar çerçevesinde yeniden şekillendirilecek bir eko-politik yapı hazırlığı ile bağlantılıdır.

Bu hazırlığın bir paradigma değişimi getireceği yönündeki güçlü kanı hiç kuşku yok ki, yine önceki tecrübelere dayanıyor. Yani toplumsal yapının işlerliğini engelleyen her ne ise, bunun ortadan kalkındırılması ile yeni bir sistemik anlayışın yeniden rasyonel bir tasarıma kavuşturulması çabasıdır.

Bu süreç, aynı zamanda riskin yükseldiği bir toplumda yeniden güvenin tesis edilmesi çabasıdır. Bunun yanı sıra, covid-19’un oluşturduğu şok dalgaya teslim olunmasının nedenlerinin de, bu süreçte dikkatle ele alınacağına kuşku yok.

Bu noktada, söz konusu şok dalgayla nasıl mücadele edildiği hususu ısrarla üzerinde durulmayı hak etmektedir. Çünkü buradan alınacak dersler, yukarıda dikkat çekilen paradigma değişiminin neye tekabül etmesi gerektiği kadar, hakikaten bir paradigma değişikliği olacaksa bunun aktörleri ve parametrelerinin neler olacağı konusunda da bir fikir verecektir.

Kafası karışık Batı

Avrupa ülkeleri nezdinde Birlik içerisinde yaklaşık son dört yıla damgasını vuran Birleşik Krallığın, Birlikten ayrılması ve bunun siyasi ve ekonomik kazanımlarının ve kayıplarının daha sonuçlanmadığını dikkate almak gerekiyor. Bu kopuşun, birlik olmanın manevi varlığına yönelik bir tehdit olarak tespiti ise hiç kuşku yok ki, ekonomi olgusundan öte bir anlam taşımaktadır.

Bu nedenle, önümüzde/geleceği varsayılan post-covid-19 sürecine, hazırlık aşamasının bugünden değil, bir anlamda dünden başladığını söylemek gerekiyor.

Bu çerçevede, Avrupa Birliği’nin kendi iç sorunlarına, yani sağlık sektöründen birlik içi dayanışmaya kadar mevcut sorunları nasıl biçimlendireceğinden, küresel ekonominin geldiği noktada nasıl bir hamle ile süreçte önemli bir aktör olup olamayacağı tartışılabilir.

Bununla kastettiğimiz husus, Avrupa Birliği ve aynı zamanda ABD’nin covid-19 öncesi durumda mevcut siyasal dağınıklıklarının, kararsızlıklarının, tüm gelişmişliklerine karşın Covid-19 sürecindeki politikalarına ve eğilimlerine yansıdığı ortaya çıktı.

Burada sadece ilgili Batı ülkelerin hükümetleri değil, toplumlarının da böylesi bir felâket karşısında nasıl bir tavır takınılacağı karşısında sergiledikleri biçimsizlik, Batı ülkelerinin  kafa karışıklığının, tutarsızlıklarının ve de kibirlerinin bir sonucu olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.

Doğu’nun disiplini

Covid-19’un yaygınlaşma sürecinde erken dönemde karşılık bulduğu Doğu Asya ve Güneydoğu Asya ülkeleri hükümetlerinin aldığı tedbirler ve kamuoylarının desteği ve işbirliği gibi faktörlerle bir toplumsal sağlık yönetimi örneği olarak değerlendirilmelidir.

Daha önce de dile getirdiğimiz üzere, teritoryal olarak görece küçük ülkeler olmalarına rağmen, salgının baş gösterdiği ilk günlerden itibaren Singapur, Tayvan, Güney Kore ve Çin’e bağlı Hong Kong özerk yönetim bölgesi aldıkları tedbirlerle kamu sağlığını korumanın yanı sıra, kamusal yaşamın devamlılığı konusunda da istikrarlı bir yaklaşım sergiliyorlar.

Şubat ayı sonu itibarıyla, Çin’den sonra ikinci büyük vaka sayısının ortaya çıktığı Güney Kore, doğal panik ortamını yaşasa da, bu şartlarda bile ekonomisini durduracak sınırlılıklara pek başvurmadı.

Aldığı tedbirlerin başında test sayısının artırılması, vakalara müdahale hızı ve bölgesel kontrollerle süreci yönetirken, Kore halkının verdiği desteğin de sürece doğrudan katkısı olduğu ortada.

Güney Kore’de covid-19’lu seçim

Güney Kore’yle aynı dönemde covid-19’a yakalanan ABD’de durumun vahameti, 2016’dan bu yana ülke yönetiminde yaşanan karmaşanın bir gösterge olduğuna kuşku yok.

Moral destek yapısını zaten yitirmiş, gelecek Kasım ayında yapılacak seçimde, “Yine Trump’la mı Trumpsız mı?” tartışmalarının başladığı bir ortamda ABD yönetiminin önce Çin’i, ardından Dünya Sağlık Örgütü’nü hedef alan saldırgan tutumu süreci yönetememek kadar, kamusal moral kaybına yeni bir boyut eklenmesi anlamı taşıyor.

Covid-19’un ağır tesirini atlatmak üzere olan Güney Kore’nin üstüne üstlük bu süreçte bir de ulusal seçimleri gerçekleştirmesi olağanüstü bir duruma işaret ediyor. Bu çerçevede, bir kurum olarak devletin ve halkın güven nosyonu ile ilişkilerini açıkça ortaya koymaktadır.

Bir başka yazıda kaleme almayı düşündüğümüz seçimleri ise, devlet başkanı Moon Jae-in’in başkanı olduğu iktidardaki Demokratik Parti’nin seçimleri büyük ara farkla kazanması, halkın süreci hükümetin süreci yönetebildiğinin ve pek çok ülkede sarsıntılara yol açan ekonomik kırılmaların şaşılacak ölçüde Güney Kore’de hissedilmediğini veya halkın yaşanan sıkıntıları paylaşmak noktasında bir anlamda vatandaşlık görevini yaptığını ortaya koyuyor.

Burada bireyci tutumun değil, toplumsal iyiyi ortaya koymaya yönelik bir intizamın olduğunu akla getiriyor. Tam da bu ortamda, covid-19 tedbirlerine yani maskeli ve eldiven takma zorunluluğuna riayet ederek sandık başına giden Güney Koreliler iktidardaki hükümete de en büyük desteği verdiklerini oylarıyla ortaya koydular.

Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinin covid-19 mücadelesinin geçmiş tecrübeler kadar disiplinli toplum unsuruna bağlılığına vurgu yapılmalıdır.

Yine tekrar olmak üzere, bu ülkelerin ortaya koydukları çabaların aksayan yönleri olmadığı söylenemez. Ancak Avrupa ve ABD kıyaslamasında devlet ve hükümet ciddiyeti, kamouyonun birbirine bağdaşık tutumu en azından bugün covid-19 karşısında sergilenen kontrolün temelini oluşturuyor.

LEAVE A REPLY