Mehmet Özay 30 Nisan 2013
ASEAN, ellinci kuruluş yıl dönümü öncesinde varlığını 2015’de Ekonomik İşbirliği Topluluğu’na evrilerek perçinleme yönünde ciddi bir niyet taşıyor. Üye ülkelerin aralarında imzalayacakları serbest ticaret anlaşmalarıyla bölgenin önemli rakipleri -ki bunun adını Çin olarak koyabiliriz- işbirliğini öngören bu açılımın birkaç vechesi bulunuyor. Bunlardan biri ekonomi, diğeri sosyal ve kültürel aidiyetle bağlantılı.
Önce ilki üzerinde kısaca duralım… Ekonomik krizin Batılı kapitalist tüketimci piyasalarını vurmasının, imâlat sanayiine dayalı ihracatçı bölge ülkelerinin girdilerinde zamanla ortaya çıkan ve belki de daha da derinleşebilecek daralmanın önünü alma çabası olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, bölgenin mal tedarikinde bulunduğu, yani özellikle de Avrupa ve Amerika pazarlarındaki kaybı karşılayacak bir ‘bölge içi tütekim’ eğilimlerini oluşturmak böylesi bir ekonomik birlikteliğin ‘meşru’ nedeni sayılıyor. Aslında bu çıkış, bugüne kadar kapitalist tüketim ilişkilerinde düşük maliyetlerle cazip üretim merkezleri haline dönüştürülmüş Güneydoğu Asya ülkelerinin, aradan geçen süreçte -farklı dinamiklerin de katkılarıyla- orta sınıflaşmaya doğru bir evrilmeyle kendisini hazcı tüketimin nesnesi görme talebiyle de örtüşüyor.
Bir diğer yön, yani aidiyetle ilgili yanı ise, bölge halkları arasında yakınlığı, etkileşimi ve bu anlamda ‘ASEANlılık ruhunun ‘inşasını’ öngörüyor. Bunun elbette, bir önceki hedefle ilintisinden bahsetmek mümkün. Ancak biz, ASEANlılık ruhunu bir başka boyutta ele almayı yeğliyoruz. Öyle ki, bölgesel ve küresel çatışmaların gündemden bir türlü inmediği dikkate alındığında Güneydoğu Asya’da böylesi bir inisiyatifin geliştirilmek istenmesi elbette desteklenmeli. Ancak bu güne değin, bu ruhun ne türden dinamikler üzerine inşa edileceği pek gündeme getirilmemiş olduğunun altını çizelim. Bazı sorularla bu gelişme üzerinde durmakta fayda var. Bu anlamda, örneğin dini bağlılıklar üzerinden ve görece barış ortamında yaşayan Müslüman-Budist ve kısmen Hıristiyan unsurların ortak yaşam platformu mu gündeme getirilecek? Yoksa üye ülkelerde farklı süreçlere yayılsa da, genel itibarıyla son yirmi yılda görülen ekonomik değişim boyutları üzerinden mi bir ‘ortaklık’ öngörülüyor?
Dini farklılıklara rağmen, ortak yaşama olgusu üzerinde durulacaksa gerçeği söylemek gerekirse bunun, ‘modern’ dönemin bir ürünü olduğunun ileri sürülmesi güç. Aksine, şu geçen elli yıllık süreçte bölgedeki neredeyse her bir ülkede, ‘ulusculuk’ bağlamının neden olduğu tüm imkânların, bu toplumsal yapının ortadan kalkması adına harekete geçirildiği görülmektedir. Söz konusu bu alanda, ne ulus devletlerin bir gayretinden ne de bu devletler içinde yeşerdiği söylenebilecek sağlıklı, uzun erimli sivil toplum unsurlarının etkin çabalarından bahsetmek mümkün. Bunu, son kırk elli yılına bakılarak, Birlik üyelerinin neredeyse tamamına yakınında şu veya bu siyasi rejimin ulusal sınırlar içerisinde oluşturduğu sınırlamalarda görülebilir. Bu tastamam, tarihten getirilen bir anlamda uzun dönemlere yayılmış ve farklı dini topluluklar arasında neşet etmiş, kadim dönemlerden kalma bir sosyal gerçeklik(ti).
Bölgesel bir üst kimlik inşasında siyasi partilerin, akademi çevrelerinin katkıları önemi yadsınamaz. Bununla birlikte, ne birkaç yıl bölge ülkelerindeki seçim atmosferlerindeki tanıklığımız, ne de bugünlerde Malezya’da yaşanan yoğun seçim çalışmalarında ASEANlılık olgusuna herhangi bir atıfın yapıldığını söylemek güç. Siyasetçilerin -ki, ASEAN’da neredeyse tüm açılımların arkasındaki gücü temsil etmektedir,- sahiplendikleri bu ASEANlılık olgusunun tek tek içinden çıktıkları toplumlarda nasıl var edileceği konusunda kayda değer bir çaba sarfedip etmedikleri konusunda ortada net, somut bir gelişmeden bahsedilemez. Öte yandan, her zaman dile getirdiğimiz üzere, sivil toplumun bu alandaki katkısı da sorgulanmayı hak ediyor. Bu tür sosyal değişimlerin dinamiğinin kaçınılmaz olarak sivil toplum kökenli kaygılara ve bu kaygılardan beslenen icraatlara ihtiyaç duyduğu malum. Ancak, Birliğe üye ülkelerde bölgesel ortak bir kimlik/aidiyet inşası konusunda kayda değer etkileşimlere rastlamak da güç.
İşin öte yanında yer alan, akademyanın durumu da iç açıcı değil. Buna, Endonezya’da ve Malezya’da bizzat üniversitelerde kendi şahitliklerimiz kadar, bölgenin en gelişmiş ülkesi gözüyle bakabileceğimiz Singapur’dan da örnekler vermek mümkün. Genel itibarıyla sosyal bilimler alanında çalışan yerli akademya, ASEAN konusuna ve bölgenin giderek kayda değer toplumsal değişimi tecrübe edeceği önümüzdeki yıllarda hükümetlerine ve sivil topluma yön verecek çalışmalardan uzak bir yaklaşım sergiliyor. Singapur’da bir Malay akademisyen olan Farish Noor da geçenlerde, Brunei zirvesi öncesinde kaleme aldığı bir yazısında bu olguya değiniyordu. Noor, Güneydoğu Asyalı öğrencileri arasından sadece iki tanesinin bölge tarihini, sosyal yapılarını ve değişimlerini vb. ele alan araştırmaları yapmaya ‘ikna edebildiğini’, bu alanda çalışanların ise özellikle Avrupa’dan, Amerika’dan ve de bölgenin Anglo-Saxon kültürünün taşıyıcısı Avustralya’dan gelen öğrencilerle ‘üstlenildiğini’ dile getiriyor. Noor, bu somut gerçekliği bir başka boyuta taşıyarak ASEAN topluluğu içinde yer alan kitlelerin, ki burada vurgu genelde okur yazar kesimi olsa gerek, bu birlik hakkında pek de ele avuca sığar bilgi birikimine sahip olmadığını ileri sürüyor.
ASEAN’da hedef ekonomik İşbirliği Topluluğu oluşturmak. Peki işbirliğinin sadece on ülke ile sınırlı olduğunu düşünmek yanılgı olur. O zaman durup, akademyasında, sivil toplum alanında ASEANlılık bilincinin yeşermesine elverecek çalışmaların bulunmadığı bir ortamda, geniş halk kitlelerinin ‘diğerini/diğerlerini’ algılama, anlama, ortak noktalar bulma konusunda ne türden bir yapılaşma içinde olduğunu sormamız gerekir. Bu noktada kimi ülkeler
de, örneğin, bölgenin köklü dini geleneklerinin birinin diğerini ortadan kaldırmaya yönelik icraatlarına tanık olunduğu Myanmar’da rastlanan ASEAN günü kutlamalarının, yeni nesillerden başlayarak toplumun geniş kesimlerine doğru sirayet eden bir ‘ortak bilinç’ olgusundan bahsedilebilir mi? ASEAN’ın bir dönüm noktasına geldiğine kuşku yok. Bu süreç, sadece bölgesel ve küresel ekonomik belirlenimlere konu olmayacak, bunun ötesinde bölgenin bir medeniyet perspektifinden de -şayet böyle bir iddia varsa- bölge halklarını kapsayıcı bir aidiyet kaynağına ihtiyacı var. Ancak sorun şimdilik bu ihtiyacın ne kadar farkında olunup olunmadığı ve bu ihtiyaca nasıl cevap verileceğiyle alâkalı.
de, örneğin, bölgenin köklü dini geleneklerinin birinin diğerini ortadan kaldırmaya yönelik icraatlarına tanık olunduğu Myanmar’da rastlanan ASEAN günü kutlamalarının, yeni nesillerden başlayarak toplumun geniş kesimlerine doğru sirayet eden bir ‘ortak bilinç’ olgusundan bahsedilebilir mi? ASEAN’ın bir dönüm noktasına geldiğine kuşku yok. Bu süreç, sadece bölgesel ve küresel ekonomik belirlenimlere konu olmayacak, bunun ötesinde bölgenin bir medeniyet perspektifinden de -şayet böyle bir iddia varsa- bölge halklarını kapsayıcı bir aidiyet kaynağına ihtiyacı var. Ancak sorun şimdilik bu ihtiyacın ne kadar farkında olunup olunmadığı ve bu ihtiyaca nasıl cevap verileceğiyle alâkalı.