Mehmet Özay                                                                                              23.09.2021

ABD’de Joe Biden yönetiminin Hint-Pasifik politikaları yavaş yavaş şekillenmeye başlarken, gelişmeler bölgedeki ülkeler tarafından da yakından takip ediliyor.

Geçen haftaki yazımızda, 15 Eylül’de ABD başkanı Joe Biden, İngiltere başbakanı Boris Johnson ve Avustralya başbakanı Scott Morrison’un sanal olarak yaptıkları “ulusal güvenlik” toplantısından, Avustralya ile nükleer anlaşmaya varılması sonucunun çıkmasının ardından “hedefleriyle ve çelişkileriyle çok konuşulacak” demiştik. Bugün bu süreç başlamış gözüküyor…

Aradan geçen birkaç günlük süre zarfında, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (Association of Southeast Asian Nations-ASEAN) bölgesel bloğunun önde gelen ülkeleri Aukus sürecine kaygıyla baktıklarını açıkladılar.

Endonezya, Malezya ve Tayland söz konusu gelişmeye karşı eleştirel bir tutum sergilerken, bölge ülkelerinden şu ana kadar sadece Filipinler gelişmeyi memnuniyetle karşıladığını açıkladı.

Her ne kadar bu anlaşmadan, “teknoloji transferi” gibi kimi çevreler için doğal gelebilecek bir bağlam öne çıkartılsa da, bunun somut işbirliğine dönüştürülerek bölge denizlerinde aktif faaliyetlere evrilmeyeceği söylenemez.

Söz konusu bu anlaşma ile zaten bir süredir beklendiği üzere, Çin’e yönelik açık bir caydırıcılık olduğu ortada…

Ancak bununla birlikte, bir güvenlik paradigması olarak geliştirilen Hint-Pasifik bölgesindeki ülkelerin şu veya bu şekilde silahlanma zorunluluğu duyacaklarını da göz ardı etmemek gerekir.

Jokowi’den rest

ASEAN içerisinden gizli/açık en dikkat çekici Endonezya’dan geldiğini söyleyebiliriz. Aukus öncesinde plânlanan Avustralya başbakanı Scott Morrison’un Cakarta ziyareti, başkan Joko Widodo’nun (Jokowi) “bu şartlarda görüşemeyiz” mesajıyla iptal edildi.

Jokowi’den gelen bu siyasi tepkiyi, salt tekil bir ülke çerçevesinde düşünmemek gerekir. ASEAN’ın 1995 yılında, ‘Güneydoğu Asya Nükleer Silahlardan Arındırılmış Bölge Anlaşması’nı imzaladığı hatırlanacak olursa, böylesi bir açıklamanın temelde ASEAN siyasi liderliğine sembolik de olsa sahip olan Endonezya’dan gelmesi gayet anlamlı ve önemli.

Burada hemen, söz konusu bu anlaşmanın Batılı ülkeler nezdinde bugüne kadar kabul görmediğini de hatırlatmakta fayda var.

Dolayısıyla, Jokowi’nin Avustralya başbakanına gönderdiği mesajı, içeriği dikkate alınmak kaydıyla, dolaylı olarak diğer iki Anglo-Sakson ülke siyasilerine de gönderilmiş bir mesaj olarak değerlendirmek gerekir.

Bu tepkinin ardında, sadece Endonezya’nın değil, temel değerleri dikkate alındığında bölgesel birlik olarak ASEAN’ın silahsızlanma, hele hele nükleer silahlara hayır deme şartını giderek daha yükse sesle dillendireceklerini tahmin etmek güç değil.

Avustralya’nın rolü

Avustralya, geçtiğimiz hafta varılan anlaşmaya konu olan Çin yönetiminin, Güney Çin Denizi’ndeki nüfuzunu ve etkisini sınırlandırmaya yönelik gelişmede, doğrudan kendi ulusal güvenliğini tehdit altında görmesini gerektirecek bir gelişme söz konusu değil. En azından şimdilik böyle somut ve kapsamlı bir tehdidin ortada olmadığı görülüyor.

Buna rağmen, anlaşılan o ki, Avustralya için bundan daha çok önemlisi, yani mensubu bulunduğu Anglo-Sakson dünyanın Pasifik bölgesindeki güvenliğini ve egemenliğini sürdürmesi adına hareket etmesidir.

Çin’le bir dönem gayet iyi ilişkiler geliştirmiş olan Avustralya, özellikle Donald Trump döneminde gerginleşen ilişkilerin ardından bugün giderek daralan, bununla birlikte merkez bir güç olarak gündeme gelen Anglo-Sakson gücünde yer alıyor.

Hindistan’sız Hind-Pasifik paradigması

Geçtiğimiz hafta üç Anglo-Sakson ülke arasında varılan nükleer işbirliği, küresel siyasetin gündeminden düşmeyen Asya-Pasifik’i de içine alan Hint-Pasifik bölgesinin yeni ve farklı bir veçheye bürünmesiyle önemini giderek artırdığı anlamı taşıyor.

ABD, yanına aldığı diğer iki Anglo-Sakson ülke ile beraber Çin’e yönelik çerçeveleme politikasını askeri boyutunda yeniden yapılanma anlamı taşıyan Aukus, iki dünya devi arasında anlaşmazlık gibi algılanan bölgenin aslında, ASEAN sınırları içerisinde bulunması bu bölgesel birliğin de görüşlerinin dikkate alınmasını gerektiriyor.

Söz konusu blok oluşumunda temel paradigma Hint-Pasifik olgusu etrafında şekillenmesine rağmen, Dörtlü Diyalog Grubu’nun (Quad) aksine içinde Hindistan yer almıyor… Bunun bazı nedenleri olmalı… Muhtemel cevaplar arasında, iç sorunlarla boğuşan ve Çin’le zaten kara sınırında anlaşmazlık yaşayan Hindistan’ın Çin’i bir de böylesi somut bir anlaşmayla karşısına almak istemediğini düşünülebilir.

Güney Çin Denizi ve ABD ve müttefiklerinin ulusal güvenliği

ABD’nin Afganistan ve Irak’tan çekilme plânlarının da arkasında yer alan bir jeo-politik gerçek olarak Güney Çin Denizi, bu geniş coğrafya içerisinde ana odak noktayı oluşturuyor.

ABD’nin başta kendi yani, Amerikan’ın ulusal güvenliği ve ardından Hint-Pasifik bölgesindeki müttefiki ülkelerin ulusal güvenlikleri için hareket ettiği siyasi ve askeri söyleminin ardındaki gerçek, ekonomik ve askeri gücünü pekiştiren Çin’e karşı bir tür koruma kalkanı oluşturmak.

Asya-Pasifik bölgesinin Doğu Asya bölümünde Japonya-Güney Kore; Güneydoğu Asya bölümünde ise Filipinler, Singapur ve Tayland ile var olan yakın askeri işbirliğine şimdi bir yenisi eklenmiş oldu.

Burada aktörlerin kimler olduğu kadar, kimlerin bu süreçte yer almak istemedikleri de belirleyici bir nitelik taşımaktadır. İngiltere’nin özellikle Brexit’in ardından bir ulus-devlet olarak hem küresel ekonomide dış ticari ilişkilerini, hem de Güney Çin Denizi örneğinde ortaya çıktığı üzere ulusal ve küresel güvenlik noktasında hareket kabiliyetini geliştirmekte olduğu gözlemleniyor.

Aktörlerden bir diğeri Asya-Pasifik bölgesinde yer alan ve daha çok Pasifik/Batı Pasifik bölgesinde ABD için jeo-stratejik öneme sahip Avustralya…

ASEAN merkezlilik ve Aukus’a yönelik tepki

ASEAN bu aktörler grubu içerisinde, yukarıda ABD’nin müttefiki olarak adları zikredilen ülkelerin yanı sıra veya bundan da öte, bir bölgesel blok olarak Aukus karşısında geliştireceği politikalarla belirleyici olmaya aday.

Bu anlamda, ASEAN özellikle ekonomik modernleşme süreçlerindeki başarısı ve son birkaç on yıldır küresel kalkınmanın da katalizörü olma rolünden hareketle jeo-politik konularda ASEAN merkezlilik yaklaşımını benimsiyor. Her ne kadar diğer güçler gibi bunu dayatma konusunda güçlü mekanizmaları olmasa da, kendi içinde gayet mantıklı bir tutum olduğuna kuşku yok.

Bu çerçevede, ASEAN’ın diğer benzer gelişmelerde olduğu gibi Aukus konusunda da tutumunu belirleyen, Güneydoğu Asya topraklarının ve suyollarının güvenli bölge olma özelliğini devam ettirme arzusudur. Bir diğeri ise, küresel güçler arasındaki karşılaşmada tarafsızlığıdır…

Bu konuda yine Endonezya’dan önemli bir ses, Rizal Sukma, Tayland dışişleri bakanı Kasit Piromya ve Malezya dışişleri bakanı Saifuddin Abdullah benzer görüşlerle ortaya çıkarak, “bölgedeki ülkeler ABD-Çin çatışmasında taraf olmak istemiyor” diyerek gelişmeler karşısındaki tutumlarını gayet açık bir şekilde ortaya koyduyar.

Çin’e karşı ABD’yi veya ABD’ye karşı Çin’e yanaşarak askeri bir blok olma veya mevcut söz konusu bu küresel güçlerle paralel bir askeri ve güvenlik argümanı ortaya koyma niyetinde değil. ASEAN’ı kendine özgü yapan da biraz da bu…

Ancak barış ve güvenlik eksenini silahlara başvurmadan gerçekleştirme düşüncesinin ve iddiasının bu kendinde duruşunun, taraflar üzerinde ne denli etkili olabileceğini kestirmek ise gayet güç.

Öncelikle, Birliğin kuruluş yıllarından başlayarak bugüne kadarki gelişim sürecinde güvenlik eksenli yapılaşmanın değiştirilmesinden yana olmadıkları görülüyor. Zaman zaman dile getirdiğimiz üzere, ASEAN içerisinde siyasi liderlik modelinin olmadığı ve alınacak ekonomik ve siyasi kararların konsensüse bağlı olduğunu unutmamak gerekiyor.

Buna rağmen, çeşitli alanlarda çıkar ve ilgilerine bağlı olarak, sözü geçen ülkeler arasında örneğin, Endonezya, Malezya ve Singapur’un öne çıktığı, liderlik konumu aldığı da bir gerçek.

ABD’nin Afganistan’dan kaotik bir şekilde çekilmesinin ardından sadece ABD’nin değil, her ne kadar başı çeken ülke olsa da, NATO ile ilişkilerinin de gizli/açık bir gerginlik yaşadığını söylemek gerekir.

Bu noktada, ABD’yi yetkililerin bir süredir Hint-Pasifik olarak coğrafi tanımlama üzerinden yeni güvenlik paradigması geliştirme sürecinde devamlı yanlarında bulabilecekleri İngiltere ve Pasifik’te 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’nin yanın da yer almış olan Avustralya’nın bulunması şaşırtıcı değil.

Söz konusu bu gelişmenin merkezinde ASEAN bölgesindeki suyollarının olması hiç kuşku koy ki, ASEAN’ı gelişmeler karşısında bir tutum geliştirmeye sevk ediyor.

Bugün ASEAN içinden tekil olarak karşımıza çıkan tepkilerin, bir süre sonra yapılacak olan ASEAN zirvesinde yeni kararlar şeklinde gündeme gelip gelmeyeceğini bekleyip görmek gerekiyor.

LEAVE A REPLY