3 Haziran 2012, Arakan Müslümanları’nın maruz kaldıkları katliam boyutuna varan şiddet nedeniyle küresel medyaya çıktığı gün olarak tarihe geçti. Söz konusu katliamın ikinci yıl dönümünde dünyanın çeşitli başkentlerinde konferanslar tertip edildi. Bunlardan ikisi Kuala Lumpur ve Londra’daydı. Bu konferansların çeşitli amaçları var kuşkusuz ki. Örneğin, konuyu gündemde tutmak; bilgilerin geniş kamuoyuyla paylaşımını sağlamak. Bizim de takip ettiğimiz, Kuala Lumpur’daki konferansı tertip eden Arakan toplumu liderlerinden birinin ise ilginç bir hedefi vardı. O da, yaşananların özellikle de Arakanlılar için unutturulmamasıydı. Bu lider, Arakanlıların 1942’de maruz kalınan soykırımı unuttuklarını ve bunu ancak 2012’de yani, aradan geçen altmış yıl sonra hatırladıklarını ileri sürüyor. Bu nedenledir ki, Arakanlıların saldırılar karşısında hazırlıksız ve de savunmasız yakalandıkları görüşünde. Bunda haksız da sayılmaz.

Ancak yakın tarihin derinliklerinde kalan ve az sayıda akademisyenin kaleme aldığı eserler dışında hakkında pek de bilgi sahibi olunmayan gerçek çok daha yakıcı. 2. Dünya Savaşı’nın devam ettiği bir dönemde yani, 1942 yılında Budist ve Burma (Myanmar) milliyetçilerinin dört yüze yakın Arakan köyünü ateşe vermeleri ve yüz bin civarında Arakanlının hayatını kaybetmesi üzerinde yeniden düşünmek gerekir. Bu tarihden tam altmış yıl sonra bu toplum yeniden kitlesel Arakan Eyaleti’nin bir diğer toplumsal yapısını oluşturan Arakan Budistlerinin ve Burma kökenli  güvenlik güçlerinin şiddetine maruz kaldı. Hayatını kaybedenlerin yanı sıra, tecavüze uğrayanlar, işkence görenler, evlerini barklarını terk edip kırsalda derme çatma çadırlarda yaşam sürmeye zorlananlar vardı.

2012’deki gelişmeler dönecek olursak, aslında, bu vak’a Arakanlıların yaşadığı ilk şiddet değildi. Küresel medyanın bu gelişmeye ilgi göstermesi, büyük ölçüde uzun yıllar askeri cunta rejimiyle dışa kapalı bir yönetime konu olan Myanmar’ın 2011 yılında ‘yarı-sivil’ bir yönetime geçişiyle oldu. Myanmar, uzun yıllar yapılamayan nüfus sayımı nedeniyle kesin rakamlar bilinmese de son yapılan tahminlerde 60 milyona varan nüfusuyla Güneydoğu Asya’nın hemen hemen her alanda göz ardı edilemeyecek ülkeleri arasında yer alır.

Ülkede sivilleşme eğilimleriyle birlikte, ülkenin dört bir yanındaki, modern tarih boyunca otonom veya bağımsızlık için mücadele veren çeşitli etnik yapılarla barış görüşmelerine de hız verildi. Bunlarda kesin başarılı olunduğu söylenemese de, en azından iki tarafın da masa başına gelme konusunda bir irade sergilediklerine tanık olunuyor. Ülkedeki siyasi dönüşüm sürecinde dikkate alınmayan belki de yegâne topluluk ‘Arakanlılar’. 1982 yılında ‘vatandaşlık’ hakları ellerinden alınan; kendilerini ‘Arakan etnisitesine’ mensub kitle olarak tanımlasalar da, merkezi otorite tarafından herhangi bir etnik yapıyla ilişkilendirilmeyen, aksine yasa dışı göçmen muamelesine tabi tutulan; geçen Nisan ayında yapılan nüfus sayımında merkezi yönetimin yönergeleri çerçevesinde sayım memurlarına ‘Arakanlı’ yazılmayacak kuralı ile bir kez daha dışlanan Arakanlılar için bu zulümden çıkış umudu var mı sorusu hâlâ gündemdeki yerini koruyor.

3 Haziran 2012’den itibaren, zaten Myanmar merkezi yönetiminden umudu olmayanlar gündeme uluslararası kuruluşları getiriyordu. Ne var ki, aradan geçen iki yıla rağmen, sadece Arakan Eyaleti’nde evlerinden barklarından olan kitleler değil, çevre ülkeler yani Bangladeş’deki, Malezya’daki, Endonezya’daki, Tayland’daki Arakanlı göçmenlerin halinde de değişiklik olduğunu söylemek güç. Kendileriyle görüştüğümüz bazı Arakanlı göçmenler, Arakan Eyaleti’ndeki durumun içler açısı haline dikkat çekerken, son iki yılda sadece Malezya’ya kırk ila elli bin civarında Arakanlının şu veya bu yolla giriş yaptığına dikkat çekiyorlar. Aradan geçen süreçte zaman zaman dikkat çekmeye çalıştığımız üzere, Arakan’daki bu insanlık dramı, kimileri için kazanç kaynağı olmaya devam ediyor. Kastettiğimiz elbette ki, insan kaçakçıları. Arakanlı Müslümanları, Myanmar yönetimi-faşist Budist çeteleri ikilisiyle insan kaçakçıları arasında seçim yapmaya zorlayan bu açmaz, ikinci kesimin elini oğuşturacak boyutlara vardığına tanık olunuyor. Son dönemde Tayland’da konakladıkları son derece olumsuz koşullarda yakalanan Arakanlılar insan tacirlerinin kurbanı olmaya devam ediyorlar. Bu bağlamda, konuya vakıf olan kimi çevrelerin dile getirdiği üzere insan kaçakçılarının ilgili ülkelerdeki resmi makamlarla işbirliği halinde olmaları Arakanlıların ne kadar yalnızlaştırıldıklarını ortaya koyuyor.

Bu süreçte, bölgesel ve küresel güçlerin yaklaşımına kısaca değinelim. Arakanlı Müslümanların bu halinin uluslararası toplantılarda gündeme getirilmemesi için Myanmar yönetimi elinden geleni yapıyor. Örneğin, geçen ay Myanmar’ın başkenti Nay Pyi Taw’da düzenlenen 24. ASEAN Zirvesi öncesinde Myanmarlı yetkililer, üye ülke heyetlerine ‘Arakan sorununun masaya taşınmaması’ konusunda ‘ciddi’ bir uyarıda bulundu. Bu konuya ‘Myanmar’ın iç meselesi olması hasebiyle’ ses çıkarmayan ülke yönetimleri aslında, sadece bununla kalmıyorlar, kendi ülkelerindeki Arakanlı göçmenlerin hangi statüde ele alınacağı, ne tür insani yardımlara tabi tutulacakları vb. konulardaki politikasızlıkları ile de sorunun çözümsüzlüğüne katkıda bulunuyorlar. Bu insanları mülteci olarak bulundukları bu ülkelerde tutan ise yetkililerin insafı. Yakını dostu olanlarsa başlarını sokacakları bir yer bulmanın sevincini yaşarken, bu sefer ‘ucuz iş gücü simsarlarının’ tuzağına düşüyorlar.

Öyle ki, son bir haftadır Singapur ve Malezya’da sadece bölgesel değil, üst düzey uluslararası katılımlarla devam eden güvenlik konferanslarındaki ana konular arasına ‘yeni bir tehdit unsuru’ olarak giren, insan kaçakçılığı/mülteciler konusu konuşulurken, bu mevzuun en başında yer alan Arakanlılar konusu ve bu bağlamda süreklilik arz edecek bir çözüme dair yol haritasının olmaması Arakanlılar üzerinde daha çok kara bulutların dolaşmasına yol açıyor. Kimi çevreler, Myanmarla görece sağlıklı ilişkileri olan Çin ve Hindistan’ın baskı unsuru olup olamayacaklarını gündeme getiriyorlar. Ancak, 2007 yılındaki kadife devrim girişiminin akabinde yaşananlar karşısında Birleşmiş Milletler’in Myanmar’a yönelik kararını veto eden Çin’di. Kaldı ki, Çin gerek cunta döneminde gerekse bugün adına reform denilen dönemde Myanmar’dan en fazla istifade etme konumundaki ülke. Bu süreçte, Arakan Eyaleti açıklarındaki denizlerde petrol kaynaklarının tespiti, Çin’in bu bölgede önemli liman ve boru hattı inşaatına göz koyduğunu gösteriyor. Kanunların geçmemesi nedeniyle sınır boyları yasadışı ticaret için münbit bir ortam sağlıyor. Her halükârda Çin, kendisini tatmin edecek bir Myanmar karşısında Arakanlı Müslümanları düşünebilmesinin olanaklı gözükmüyor. Uzun süredir “Araf’ta bir toplum” olarak yaşayan Arakanlılar, uluslararası çevrelerin acil katkısı olmadıkça takati çerçevesinde bu şekilde yaşamaya devam edecek.

http://www.dunyabulteni.net/haber-analiz/300225/arakanli-muslumanlarin-ahvalinde-bir-degisiklik-var-mi

LEAVE A REPLY