Mehmet Özay 07.08.2018
Açe-Türk Kültür Merkezi veya Endonezyaca adıyla ifade edersek Pusat Kebudayaan Aceh-Turki (PuKAT) onuncu yılında Açe’deki kültür festivalinde yer alıyor. Bu vesileyle PuKAT nedir sorusuna açıklık getirmek ve bu anlamda geçen on yıllık süreci kısaca değerlendirmekte fayda var. On yıllık süre elbette pek de önemsenebilecek bir zaman dilimi değil. Ancak PuKAT’ın var olduğu coğrafyada ve Türkiye’de olup biten ve bu coğrafyayı etkileyen hadiselerin büyüklüğüdür ki, şimdi bu ‘kısacık’ dönemi hiç değilse hatırlatma sadedinde gündeme getirelim istedim.
Bu değerlendirme sadece, bu mütevazi oluşumun kendini tanımlaması ve bir ölçüde tanıtmasından öte bir başka anlam taşıyor veya taşıması gerekir. O da, Türklerin Açe’de kendilerini çeşitli yapılar altında ortaya koyarken neyi hatırladıkları, neyi dikkate aldıkları, yeni önemsedikleri kadar, bu unsurların tam tersi hususları yani neyi unuttukları, neyi es geçtikleri ve neyi önemsemediklerinin de kısa bir muhasebesi olmayı hak ediyor. Ancak bu kısa yazıda bu hususların tümüne detaylı bir şekilde değinmeyeceğimi de ifade etmeliyim.
Tabii burada, “durup dururken nereden çıktı bu Türk-Açe kültür derneği de?” diye sorulabilir. Aslında bu soruyu sormak abesle iştigal olmakla birlikte, bu soruyu bugün bile soranlar olacağını düşünmek mümkün. Aradan pek fazla zaman geçmese de, bu kısa zaman diliminde sadece Türkiye’yi değil, Açe’yi ve bu eyaletin içinde yer aldığı Endonezya’yı da büyük ölçüde etkileyen gelişmeler böylesi bir kültür derneğinin öneminin ne denli aşikâr olduğunu ortaya koyuyor olmalı.
Açıkçası, Türkiye’de belli çevrelerin sanki Amerika’yı yeniden keşfediyormuş gibi yeni yeni dillendirdikleri sözlü tarih hikâyesini uygulayabilecekleri önemli bir alan da sağlıyor PuKAT. Ben böyle bir sözlü tarih kurumunun yöneticilerinden olsam, atlar Açe’ye gider, Darüsselam semtindeki kampüsten, kültür ve politika esen kahvehanelerine, oradan Sultan II. Selim toplum merkezine ve bilimum kurum yetkililerini, kültür ve sanat çevrelerine mensup şahsiyetleri bulur PuKAT üzerinden şöyle güzel bir sözlü tarih hikâyesi ortaya koyardım. Ancak maalesef, en azından şimdilik, böyle bir imkândan yoksunuz.
2007 güz aylarından itibaren o dönemki adıyla IAIN Ar-Raniry yüksek İslam enstitüsünde yani, bugün aynı adla üniversite statüsüne yükseltilmiş olarak hizmet görmeye devam eden yüksek öğretim kurumunda başlayan ‘gönüllü’ öğretim görevliliğim sırasında, dönemin rektörünün bir ‘Türk köşesi’ oluşturma fikrinden hareketle yola çıkmıştık.
Bu önerinin uzun vadeli bir çaba olarak ortaya konulmasının farkına vararak ‘köşe’den ziyade, bir dernek üzerinden bu fikrin işlenmesini gündeme taşımış ve bu konuda da rektör ve rektör yardımcısının desteğini almıştık. Bu konuda hazır cevap olmamızın nedeni ise, zaten o dönem Sultan II. Selim toplum merkezinde Türkçe dersleri veriyor olmamız ve bunun kampüste bir merkezde çeşitlendirilerek çok daha anlamlı bir hale dönüştürülebileceği konusundaki inancımızdı. Çünkü bu merkeze gelenlerin büyük bir bölümü kampüste öğrenim gören gençlerdi…
Böylece, kurum içi yazışmaların ardından, IAIN Ar-Raniry’nin yüksek lisans programlarının yapıldığı biriminde bir yer tahsisi ile Türk-Açe Kültür Derneği, (Turk-Aceh Cultural Center-Pusat Kebudayaan Turki dan Aceh) hayata geçirilmişti. Bir kültür derneği olması hasebiyle, Türkiye Cakarta büyükelçiliği ile irtibat kurulmuş ve elçilikten kitap, dergi vb. materyalleri paylaşmaları rica edilmişti. Biraz da şaşırtıcı şekilde bu ricamıza olumlu yanıt almış ve birkaç kolilik kitap kolleksiyonu elimize ulaşmıştı.
Her ne kadar, kitaplar on yıllar öncesinde yayınlanmış, Soğuk Savaş dönemi politikalarını ve ilişkilerini içeren eserler içerse de içlerinde dernekte kullanabileceğimiz bazı eserler de bulunuyordu. Bunu bir nimet bilerek, mütevazi odada yine IAIN yönetiminin sağladığı bir kitaplık, birkaç masa ve sandalye ile oda işlevine başlamıştı. Dikkatinizi çekerse buraya kadar hiç ‘fondan’ vs. bahsetmedim. Herhalde bu hiç de ilgi çekici bir durum değildir. Ne elçilikten ne de o dönem ilişki de olduğumuz çevrelerden maddi herhangi bir talepte bulunmamıştık.
Fon talebinde değil ancak kitap talebinde bulunmuştuk bazı çevrelerden. IRCICA’nın yayınları arasında Arapça ve İngilizce olarak yer alan ve Açe yüksek öğretim çevreleri tarafından ilgiyle okunacağını tahmin ettiğimiz bir liste çıkartmış ve birkaç kez ısrarla talebimizi yinelemiştik. “Haa, o kurumdaki birileri benim abim olur, amcam olur.” diyen birileri maalesef bu abileri, amcalarından bir türlü talep ettiğimiz kitapları getirtememişlerdi ne hikmetse.
Böylece PuKAT’ın birinci dönemi başlamış oldu. Bir kültür derneği ne yaparsa biz de onu yapmaya çalıştık. Bir yandan, daha önce Sultan II. Selim toplum merkezinde başladığımız Türkçe derslerinin benzerini bu sefer kampüs sınıflarında kültür formunu da içerecek şekilde başlattık.
O dönem, Türkiye’de yüksek öğretime öğrenci alımları elçilikler üzerinden yapıldığından, çeşitli fakültelerden bize danışan öğrencilere rehberlik yaparak, elçilikle temas ve yazışmalarda yardımcı olmaya çalıştık. IAIN Ar-Raniry, yüksek İslam enstitüsü olduğunu söylemiştim. Haliyle İslami bilimlerin çeşitli alanlarında öğrenci yetiştiriyordu. Ancak, bu bölümlerden Türkiye’de yüksek lisans için başvuran öğrenciler bir türlü kabul alamıyordu. Aradan fazla bir süre geçmemişti ki, bunun nedeni anlaşıldı.
O dönemin ruhuna uygun bir şekilde olsa gerek, bir elçilik üst düzey yetkilisi İslami bilimler alanından öğrenci kabul etmek yerine farklı bölümlerden öğrencilerin başvurularını değerlendirdikleri minvalinde bir açıklamada bulunmuştu. Ve başvuru yapan öğrencilerden toplam yedi kişinin ki, bunların hepsi de caddenin öte yakasındaki Şah Kuala Üniversitesi’nde çeşitli bölümlerde okuyan öğrencilerden oluşuyordu.
Dernek olarak niyetimiz, bu öğrencilerin öğrenimlerinin hemen ardından Açe’ye dönüp ya ilgili fakültelerinde öğretim görevlisi veya sahada kendi mesleklerini icra edecekleri ve böylece Açe toplumuna hizmet etmelerini görmekti. Aynı zamanda, bu öğrencilerin öncülüğünde kampüs çevresinde entelektüel bir çabanın ortaya konmasına vesile olmaktı.
Ancak bu öğrenciler Türkiye’ye gittiklerinde pek ses soluk gelmemesine şaşırırken, yeni bir şeyi daha fark etmiş olduk. O da, Türkiye’de bu gençleri hazır birer eleman olarak görme niyetindeki gruplar ‘kafa çekmece’ işlerinde maharetlerini göstererek, bu naif gençleri kendi kulvarlarına çekmişlerdi. Bu süreçte, acaba bugün adı ‘terörle’ anılan yapı var mıydı sorusunun cevabını artık ‘sözlü tarih’ çalışması yapılırsa bulabileceğiz!
Sadece öğrenci göndermekle kalmamıştık. Öğretim görevlileri ve hatta yeni dönemde seçilen yeni rektör -ki çok yakın döneme kadar görevdeydi- ve dekan/lar da dahil olmak üzere Türkiye ziyaretlerini organize etmiştik. Ancak bunlar içerisinde verimli ve kalıcı bir hale dönüşen ise Hasbi Amirüddin’in üç aylık süreyle İSAM’a konuk olmasıydı. Hasbi Bey’in ilgisi ve çalışması bir kitap ve bazı makaleler ile somut ürünlerini verirken, bu ilgisi halen devam ediyor. Diğer ziyaretlerin niçin bir verime yol aç/a/madığını yine gelecekte yapılacağını umduğumuz ‘sözlü tarih’ çalışmasına bırakıyoruz…
Melun insanların neden olduğu gelişme nedeniyle 2010 yılı başlarında Açe’den ayrılmak zorunda kalmamla birlikte, IAIN Ar-Raniry’deki ofisi kapatmış olduk. Akabinde Malezya’ya geçmem üzerine IAIN Ar-Raniry süreci de kapanmış oldu. Ancak PuKAT düşüncesi devam ediyordu. Kısa bir süre sonra Açe’ye döndüğümde dostumuz Thayeb’in önerisiyle merkezi, bu sefer kampüs dışında özel çabalarla kurma düşüncesini benimsedik. PuKAT, sabit bir mekânı, ofisi olmadan ikinci dönemine başladı. Sabit mekânı olmayan PuKAT her yerdeydi aslında. Benzeri yapılar gibi ofisini sembolik bir ifadeyle ‘Solong’da açan PuKAT, saha çalışmalarını, gezilerini, küçük çaplı toplantılarını hiçbir fona gerek kalmadan gerçekleştiriyordu.
Malezya’da akademik yaşamım devam ederken, Açe’de dostlarımız kendi halindeki bu yapıyı devam ettirme gayretindeydiler. Uzun aralıklarla Açe’de kaldığım dönemlerde günün şartlarına uygun kültürel ve entelektüel programlar ile başkent Banda Açe’de dikkate alınan ve bir ölçüde beklenen çalışmaları ortaya koymaya çalıştık.
Bu süreçte, mekân ihtiyacımız hasıl olduğunda, Sultan II. Selim toplum merkezi yönetimine başvurumuz sürekli olumlu cevap alırken, burada bu kurumu o dönem yöneticisi olan ve bize her türlü kolaylığı sağlayan Muhammad Fauzan’ı hürmetle anmak istiyorum. Fauzan dostumuzun yine ‘sözlü tarih’ çalışmasına yakışacak kıymetli anıları olduğunu şimdiden söylemiş olayım…
Sultan II. Selim’de başkent Banda Açe’deki içme suyu sorunundan, Açe kökenli ve 2. Dünya Savaşı öncesinin sadece Malaya’sının değil, o dönem Güneydoğu Asya’nın parlayan yıldızı P-Ramli’ye; sadece bir aylığına Türkiye’ye staja gönderdiğimiz Ariful adlı genç dostumuzun kitap tanıtımı vesilesiyle yüzlerce öğrencinin bir araya geldiği programdan Türkiye’de 2015 Haziran seçimleri öncesinde Türkiye siyasetine dair bir profesör ve Açe parlamentosuna mensup iki milletvekilinin katılımıyla yaptığımız ‘açık oturum’ vs. vs… Bu süreçte artık öğrenci göndermiyorduk. Çünkü öğrenci alım işleri elçiliklerden başka bir kuruma geçmişti… Ancak başka alanlarda konuşmak ve iş yapmak istiyorduk. Çünkü böylesi bir talep vardı. Zaten yukarıda değindiğim birkaç konu da bunu açıkça gösteriyor olmalı.
Girişte, PuKAT’ın Açe’de bugünlerde gerçekleştirilmekte olan kültür festivaline yer aldığını söylemiştim. Bu mütevazi kurumun önemli üyesi bir dostumuz, festival öncesinde PuKAT standında sergilenmek üzere Türkiye’nin Cakarta Büyükelçiliğinden Türkiye’yi tanıtıcı bazı materyaller talep edebilir miyiz diye sorduğunda, hiç duraksamadan hayır cevabını vermiştim. Ve ardından şunu eklemiştim: “Şayet elçilik hâlâ PuKAT’ı tanımıyor ve Açe’deki kültür festivalinden haberi yoksa, boşver gitsin. Hiç önemi yok.”
PuKAT’ın gönüllüleri bu oluşumun ikinci dönemi olarak adlandırdığım 2011 yılından itibaren ortaya koyduğumuz çalışmaların matbu malzemelerini, görsellerini festival standında sergiliyor. Ayrıca, bu çalışmalarda canla başla çalışmış dostlarımız, ortağı oldukları hâlâ canlı anılarla PuKAT’ın ne olduğunu ne yapmak istediğini ve neler yaptığını ve gelecekte neler yapacağını ilgili katılımcılara aktarıyorlar.
PuKAT’la ilgili söyleceklerim bu kadarla sınırlı değil elbette. Bunun bir nedeni, bu döneme ait en azından bazı ‘aktörümsü’ yapıların devam ediyor oluşlarıdır. Zaten girişte de konuya kısaca değineceğimi ifade etmiştim. Bu bağlamda yaşananların ‘tarih’ olmasını beklemek ve ilerde detaylı bir şekilde konuyu ele almak mümkün olabilir.
Nice çalışmalara PuKAT!