Aslında bu bölüme “Bir varmış bir yokmuş…” diyerek başlayabiliriz. Ne de olsa bir “masal” anlatıyoruz… 

Bir önceki bölümde Açe depreminin hatırlattığı birkaç teknik hususa değinmiştik. Dikkatlere sunulması gereken hususlar bunlarla sınırlı değil elbette… Bu bölümde söz konusu hususların başında gelen yetim olgusuna değineceğiz. Depremler gibi doğal afetler neticesinde -ve de çatışmalar ve savaşları da ekleyelim- “yetim olgusuna” parmak basmak kadar da acil ve anlaşılır bir durum olamaz.

Bu nedenledir ki, deprem’le birlikte akla gelen ilk olgulardan biri “yetimler” olmaktadır. Yetim olgusunun dini, insani boyutlarının kaçınılmazlığı herkesi ama herkesi bu olgu üzerinde “hakkıyla” durmaya itmeli değil mi? Bu sosyal bir sorumluluk gibi algılanabileceği gibi, dini alanın da vazgeçilmezleri arasındadır. Alanında uzman akademisyenleri, din alimlerini, yardımı gözeten profesyonelleri konu üzerinde derinlemesine düşünmeleri gerekmez mi? “Düşünüyorlar ya!” denilebilir.  O zaman Açe’ye dönelim ve profesyonellere, akademisyenlere ve din alimlerine soralım…
Din alimlerinden başlayalım. Diyelim ki, bir İslam hukuku alimisiniz ve yetim projesi liderliği için nasıl bir profil çizersiniz? Diyelim ki, bizatihi sizin, yani bir İslam hukukçusu olarak sizin oğlunuz olsun. Bu oğlunuz üniversiteden şu veya bu şekilde atılmış olsun. Hinliğin çok para ettiği bir dönemde, hinoğlu hinlik yapıp oğlunuz kendini bir yetim projesinin başına getirtsin. Nasıl mı? Atıldığı okuldan aldığı sahte mezuniyet belgesiyle “ehil” olduğunu söz konusu kuruma ikna ettirsin. Şimdi, bir İslam hukukçusu olarak –velev ki oğlunuzun bu ‘hinliğinden’ -siz biliyorsunuzdur diye diğer hinliklerine değinmiyoruz burada- evvelinde haberiniz olmasın. -Ki, hiç böyle bir şey olabilir mi, oğlunuz sizin değil mi? Yurt dışında okuyor mu, okumuyor mu, ne halt ediyor, baba olarak sorumluluğunuz öyle değil mi?- Nasıl bir tepki verirsiniz? İslam Hukuku’nu topluma yansıtırken, aile fertlerinize yansıtmama gibi bir durumda karşı karşıya kaldığınız önemli bir çelişkiyi nasıl aşarsınız? Üstüne üstlük, sorumluluğun “yetimler” gibi hafife alınası bir yanı olmayan bir olgu üzerinde var olduğunu düşündüğünüzde herhalde toplumdaki diğer ehil ve profesyonellerin  içinde en çok siz, -ki İslam Hukuku alanında uzmansınız- dikkatlere çekileceksiniz.
Akademisyenlere soralım. Diyelim ki, köklü bir üniversitenin önemli bir biriminde bölüm başkanısınız. İlâveten, uluslararası bir İslam örgütünde bir birimin de uzun yıllar başkanlığını yürütüyorsunuz. Yani saygınlığınıza diyecek yok. Size sormazlar mı, “Ya, Hoca, sen yüksek lisans ve doktora için öğrenci alırken, kılı kırk yarmıyor musun? Kendi kaftanın altında toplanmak isteyen öğrencilerin “kırk dereden su getirmesi beklentisi içinde değil  misin?  Eyvallah öylesin… Öyle de olunmalı. Akademidesin… Ya da tersiniz yapmış mısınızdır? Ne diyelim, lisanstan atılmış ve sahte lisans mezuniyeti ile başvuruda bulunmuş birini bile bile, tüm kanıtlar ortadayken yüksek lisansa kabul etmişliğiniz var mıdır? Peki o zaman sormazlar mı “Hoca, sen şu kurumun başına geçtin, üstüne üstlük bir de tüm dünyaya “pilot proje” olarak sunduğun yetim oluşumunun başına da şöyle şöyle mikyasta birini getirdin. Olur mu şimdi?” Hiyerarşik kadrolaşmada şöyle oldu böyle oldu mazeretleri tutabilir denilebilir belki kimilerince. Hadi onu da geçtik. Yahu sana, “pilot proje” gibi kilit bir noktaya atanmış kişi hakkında “Hoca, işte size uluslararası üniversiteden atıldığına dair belge” dediklerinde de mi yok saydın “yetim hakkını”? Cevabınız “Efendim, siz karışmayınız” mı oldu yoksa? Bırakın program yürütmeyi, insani ilişkileri sorunlu olduğu kadar, yetimle karşılaşmamak için her türlü çareyi arayan ve de bulan bir kişi üzerinden yüklendiğiniz sorumluluğunu yedi yıl boyunca nasıl taşıdınız? Ve de bundan sonra nasıl taşıyacaksınız?
Yardım gözeten profesyonellere gelelim. Deprem olmuş… Büyük acı var…  Diyelim ki kapınız çalınıyor… “Abi yardıma geldim” girizgâhı, babam şöyle böyle, amcam şöyle böyle destek cümleleri ile devam ediyor. “O senin amcanı da tanıyoruz babanı da iyi insanlardır. Tamam seni aldık göreve” diyebilir misiniz? İçinde bir statü taşıdığınız kurumunuzun profesyonelliği sizi “aile ilişkileri” ile iş yapmak durumunda bırakabilir mi? “Bilmiyorduk.” yaklaşımınızı “bildikten sonra da” devam ettirmek profesyonelliğin unsurları arasında mıdır?
Nedense Açe depremi böylesi düşünceleri akla getirtiyor. Ve bir soruyla bitirelim. Bu hatalar zincirinden hasıl olan ve sadece yetimleri değil, tüm toplumu şu veya bu şekilde etkileyen enkaz ve yıkım, bilmem kaç şiddetindeki atom bombasına eşit doğal depremin yol açtığı tesirden daha mı az? Bunun cevabını akademisyenler, din alimleri ve profesyoneller verebilir. 

LEAVE A REPLY