Mehmet Özay 31.12.2020
Açe’de bir süredir yaşanan siyasi kriz giderek daha açık bir şekilde gözlemlenmeye başladığını söylemek mümkün.
Bir yanda, eyaletin önemli siyasetçilerinden Vali İrwandi Yusuf’un hapis cezası alması, öte yandan Açe’nin kültürel-siyasal yapısında sembolik bir öneme sahip olan Wali Nanggroe olarak adlandırılan Malik Mahmud’un bazı önemli çıkışları bölgede yaşanan krizin göstergelerinden bazıları.
İrwandi Yusuf’un saf dışı bırakılması
Sabık Açe valisi İrwandi Yusuf’a rüşvete konu olan suçlamadan ötürü verilen ve aşırı olduğu açıkça ortada olan hapis cezası, Açe’de valilik yönetimini Açelilerin ve/ya Açe’de hakim olan eyalet partilerinin elinden alınmasına neden oldu.
Ortaya çıkan bu sonuç bile tek başına, İrwandi Yusuf yargılaması ve yargılama süreci hakkında bir fikir vermeye yetmektedir.
Sekiz yıllık hapis cezası ve ardından beş yıllık siyaset yasağı onanan İrwandi Yusuf’un yerine Açe’de valilik görevine, ulusal düzeyde faaliyet gösteren Demokrat Parti’ye mensup yardımcısı getirildi.
Helsinki Barış Anlaşması gerekliği
Bir diğer gelişme ise, Wali Nanggroe Malik Mahmud’un sadece Açe gündemini değil, ulusal siyasetin de gündemini etkileyebilecek son dönemdeki çıkışlarıdır.
Malik Mahmud’un gündeme getirmekte olduğu konu, 15 Ağustos 2005 tarihinde imzalanan ve uluslararası tanınırlığı olan Helsinki Barış Anlaşması’nın hükümlerinin önemli bir bölümünün halen yürürlüğe konulmamış olmasından kaynaklanıyor.
Bu nedenle, bir süre önce devlet başkanı Joko Widodo (Jokowi) ile yaptığı görüşmede bu durumu açıkça dile getiren Malik Mahmud, 29 Ocak günü eski devlet başkan yardımcısı Yusuf Kalla’yla yaptığı görüşmede de aynı konuyu gündeme taşıdı.
Yusuf Kalla’nın Açe ziyareti çerçevesinde Malik Mahmud’un resmi konutunda yapılan görüşmede, konu yine Helsinki Barış Anlaşması’ydı.
Söz konusu barış anlaşmasının imzalanmasından bu yana geçen 15 yıl boyunca anlaşmadaki en önemli maddelerin niçin hayata geçiril/e/mediği konusu gayet önemlidir.
Helsinki maddeleriyle ilgili sorun ve taleplerin, daha önceki yıllarda da zaman zaman gündeme getirildiğini hatırlıyoruz.
Bugün ise, giderek daha da başat bir şekilde ve üst düzey siyasiler arasındaki görüşmelerle yeniden bu eksikliğin konuşuluyor olması, açıkçası bu konunun Açe dışında ulusal bir siyaset sorunu olarak belirginleşmekte olduğuna işaret ediyor.
Yusuf Kalla faktörü
Bu çerçevede, Malik Mahmud ve Yusuf Kalla görüşmesi gayet önemli. Tam da bu noktada, iki dönem devlet başkan yardımcılığı yapan Yusuf Kalla’nın bu konuya niçin muhatap olduğunu hatırlamakta yarar var.
2004-2009 yılları arasında devlet başkanı Susilo Bambang Yudhoyono’nun yardımcılığını yapan, ardından 2014-2019 yılları arasında Joko Widodo’nun yardımcısı olarak ikinci kez ülke siyasetinde görev alan Yusuf Kalla şu an Endonezya Kızılhaçı’nın (Palang Merah Indonesia-PMI) başında bulunuyor.
Bu sembolik görevine rağmen, Yusuf Kalla ülkede saygın bir siyasetçi olarak görüşlerine değer verilmesi ve bu anlamda ulusal siyasette şu ya da bu şekilde etkin olduğu söylenebilecek kişiliği onu Açeli siyasiler nezdinde de öne çıkarıyor olmalı.
Ancak bunun ötesinde, Yusuf Kalla’yı Açe için önemli kılan daha önemli bir neden var. O da, 2004 yılı Sonbaharı’nda Açe’de süren çatışma ortamını sonlandırmak amacıyla başlatılan barış görüşmelerinin en önemli aktörlerinden biri, belki de ilki olmasıdır.
Yusuf Kalla, 26 Aralık 2004’deki tsunami sonrasında, yaşanan insanlık dramı karşısında bölgeye uluslararası yardımların ulaştırılmasını amaçlayan Açe Özgürlük Hareketi’nin (Gerakan Aceh Merdeka-GAM) barış yanlısı eğilimlerinin de etkisiyle barış görüşmelerinin hızlandırılmasında baş rölü oynayan siyasetçidir.
Yusuf Kalla’nın, etkin olduğu çeşitli kanallar üzerinde bir yandan Açelilerle, öte yandan dönemin devlet başkanı ve eski ordu mensubu Susilo Bambang Yudhoyono’yu barış konusunda buluşturan isim olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.
Bu noktada, Yusuf Kalla’nın bir siyasetçi olmanın yanı sıra, bir işadamı olarak da, Açe barışının en önemli unsurlarından birini oluşturan ekonomik kalkınmayı gerçekleştirilmesinde gayet önemli olan anlaşma maddelerinin hayata gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği konusuna en vakıf isimlerden biri olduğuna kuşku yok.
Açe’de sabır ve beklenti
Wali Nanggroe Malik Mahmud, geçtiğimiz Ağustos ayında Helsinki Anlaşması’nın 15. yıldönümünde anlaşma maddelerinin uygulanması noktasında ilgili çevrelerin adaletli ve samimi olmaya davet etmişti.
Aynı açıklamada, Malik Mahmud, bugüne kadar Açe toplumuna refah getireceği belirtilen ilgili anlaşma maddelerinin uygulanmasını sabırla bekleyen ve bu umudunu devam ettiren Açe halkına teşekkür etmişti.
Söz konusu beklentinin hayata geçirilmesinin önemi söz konusu anlaşmanın uluslararası tanınırlığıyla da bağlantılı.
Öyle ki, anlaşmanın adından da anlaşıldığı üzere Helsinki’de yapılan görüşmeler, gerek anlaşma süreci gerekse sonrasında bir tür barış gücü olarak görev yapan yapının tesisi, Avrupa Birliği ile ASEAN’ın birlikteliğine konu olmuştu.
Malik Mahmud, Açe’nin Endonezya ulus devlet yapısı içerisindeki özel yerine işaret ederken, akıllara 1948 yılında kurucu devlet başkanı Sukarno ile dönemin Açe siyasi eliti arasındaki görüşmeleri getirmesi de gayet önemli.
Sorunun çözümü
Açe’de siyaseti bugün hassas bir noktaya getiren husus, yukarıda dikkat çekildiği üzere, teknik anlamda bir sorun olarak gözükmemekle birlikte, valilik makamında bulunan isimlerin Açe’yi temsiliyet noktasındaki durumudur.
İkincisi ise Helsinki Barış Anlaşması’nın önemli maddelerinin uygulan/a/mamasıdır.
Söz konusu barış anlaşmasının özellikle, Güneydoğu Asya’daki diğer çatışma bölgeleri için bir model olması gayet anlamlı bir gelişme olarak kabul edilirken, bugüne kadar bu anlaşmanın maddelerinin uygulanmamasının doğurduğu sorunları göz ardı etmek mümkün değildir.
Açe siyasetinde yaşananların her daim Endonezya ulusal siyasetinde ciddi bir karşılığı olduğu tarihsel olarak ortadadır. Bu noktada, şu veya bu şekilde Açe siyasetinden saf dışı bırakılan İrwandi Yusuf’un ve onun temsil ettiği siyasi gerçekliği göz ardı etmemek gerekir.
Ayrıca, devlet başkanı Jokowi ve bölgede barışın mimarlarından Yusuf Kalla’ya kadar Açe’de kalkınma odaklı sorunları ulusal düzeye taşıyan Malik Mahmud’un girişimlerini de gayet rasyonel bir şekilde değerlendirmek gerekir.
Bu noktada, Açe barışının birincil tarafı olan ulusal siyaset çevreleri ile söz konusu barışın kabul edilebilirliğini ve uygulanabilirliğini ortaya koyan uluslararası çevrelerin süreci yönetebilmeleri beklenmektedir.
Bu durumda, hiç kuşku yok ki, Açe barışının özellikle Güneydoğu Asya çatışma bölgelerinde barışa yönelik eğilimleri ve başarılı gelişmeleri destekleyici ve genişletici bir bağlamı olacağına şüphe bulunmamaktadır.