Mehmet Özay                                                                                                            17.11.2023

Açe Valiliği ile Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün işbirliğiyle 4-12 Kasım günlerinde Banda Açe’de gerçekleştirilen ‘Baharat Yolu’ (jalur rempah) temalı 8. Açe Kültür Festivali (Pekan Kebudayaan Aceh-PKA) hiç kuşku yok ki, hem Endonezya hem de otonom bir yönetime konu olan Açe Eyaleti için ekonomik kalkınma çerçevesinde verilerin ortaya konması açısından önem taşıyordu.

Bu bağlamda, bu yazıda, kısaca iki hususu ele alacağım. İlki, Baharat Yolu özelinde, bölgenin sahip olduğu jeo-stratejik ve jeo-ekonomik önemdir. İkincisi, Açe’nin bu bağlamlar ve süreçlerdeki yeri ve özellikle, bugün nerede durduğuna kısaca değineceğim.

Tarihsel süreklilik

Öncelikle, tarihin erken dönemlerinden itibaren Malay Takımadaları eksenli gelişme gösteren bir ticaret yoluna ve ilişkiler ağına gönderme yapan ‘Baharat Yolu’ temasıyla, iki hususa dikkat çekmek gerekiyor.

Bunlardan ilki, Malay Takımadaları’nın iç ve yakın bölge olarak adlandırdığımız, Hindistan ve Çin ile olan ilişkileridir. İkincisi, yine Takımadalar’ın dış ve uzak bölge olarak adlandırdığımız Akdeniz havzası ve Avrupa Kıtası ile geliştirdiği ilişkilerdir.

Söz konusu baharat ticaretinin, başta bölge toplumlarının ve yukarıda dikkat çekilen öteki toplumların ihtiyaç duydukları diğer ticari metalarla ilişkisi dikkate alındığında kabaca dönemlendirmek gerektiğinde ilki, bundan iki bin yıl öncesinde; ikincisinin ise, sömürgecilik döneminin başladığı 1498’den itibaren küresel eko-politiğin bu ticaret ekseninde geliştiği görülüyor.

Bu uzun dönemli (longue durée) ilişkiler, Malay Takımadaları’nın pasif bir coğrafya değil aksine, gayet dinamik, etkin ve sürdürülebilir ilişkiler ağına konu olduğunu ortaya koyuyor.

Bu anlamda, Takımadalar’ın yukarıda dikkat çekilen söz konusu iki farklı coğrafyayla geliştirdiği ilişkilere dair, dünyanın ilgili ülkelerinde epeyce birikmiş güçlü bir literatür bulunuyor.

Açıkçası, tarihsel ilişkilerin önemli bir bölümünü oluşturan bu literatüre hakim olan toplumların ve ülkelerin bugün, Doğu Asya, Güney Asya ve Güneydoğu Asya coğrafyalarında niçin aktif olduklarını görmek hiç de şaşırtıcı değil…

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, yaklaşık son elli yıllık süredeki küresel eko-politik ilişkilere veya jeo-stratejik, jeo-politik ve jeo-ekonomik ilişkilere göz attığımızda, niçin giderek yoğunlaşan bir şekilde Doğu Asya, Güney Asya ve Güneydoğu Asya’nın öne çıktığını ve küresel aktörlerin bu bölgede var olma isteklerini anlamlandırmak mümkün gözüküyor.

Öyle ki, yaşanan bu gelişmeler -tarihsel açıdan bakıldığında- sadece ekonomik değil, dini-kültürel ve sosyal bağlamlarını da içerecek şekilde, birbirine entegre olduğuna işaret ediyor.

Bu noktada, tüm bu bölgeleri, tarihin farklı dönemlerinde inişli çıkışlı da olsa, süreklilik arz eden küresel ticaret ilişkilerinin tarafları olarak değerlendirmek gerekiyor. 

Bunun yanı sıra, küresel eko-politik ilişkiler, Doğu, Güney ve Güneydoğu Asya’da sürerken, niçin bazı ülkelerin bu bölgelerle ilişkilerinin gayet zayıf bir düzeyde olduğunu da, hem tarihsel hem de günümüz ilişkilerinde bölgeyle ilişkilerinin sanılanın ötesinde, sınırlılıklarla dolu olmasıyla açıklayabiliriz…

Baharat yolu tartışması

‘Baharat Yolu’ ilişkiler ağı üzerinden Açe’de gerçekleştirilen geniş içerikli festival, konunun tarihsel bağlamına vurgu kadar, bundan daha da önemlisi, günümüz eko-politik yaklaşımlara vurgu bize, bölgenin önemini hatırlatması açısından dikkat çekicidir. 

Bununla birlikte, kimi çevrelerin iddia ettiği üzere etkinliğin, ‘tarihsel boyutu öne çıkartılıyor’ söyleminde bir eleştiri ve hatta küçümseme eğilimi dikkat çekiyor. Bu yaklaşımda, haklılık payı bulmamak mümkün değil …

Bununla birlikte, konunun tarihsel bağlamının ne denli anlaşılabilmiş olduğu da, bir o kadar sorun teşkil ettiğini itiraf etmek gerekiyor…

Öyle ki, tarihin değişik evrelerinde bölgeyi öne çıkartan ‘baharat yolu’ ilişkiler ağının, hak etttiği şekilde anlaşılamamış olduğunun doğrudan bir yansımasına bugün, hem Endonezya hem de özerk yönetime sahip Açe’nin hâlâ ekonomik kalkınma zorluklarıyla boğuşmasında tanık oluyoruz.

Bir süredir Endonezya yönetiminin, Baharat Yolu temasıyla geliştirmek istediği uluslararası ilişkiler ve bu bağlamda, tüm Takımadaları içine alacak şekilde bir kalkınma sürecini tetikleyen unsurun, Çin’in deniz ve kara İpek Yolları projesi olduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır.

Endonezya’nın geliştirmeyi arzu ettiği ‘baharat yolu’ teması tüm içerikleriyle değerlendirildiğinde, örneğin Çin’le bir jeo-stratejik rekabet konusu olabileceği gibi, sürecin iyi yönetilibilmesi halinde, her iki coğrafyanın yani, Doğu ve Güneydoğu Asya’nın gelişmelerden kazançlı çıkabileceğini de öngörebiliriz.

Açe’de tarihsel farkındalık ve beklenti

‘Baharat yolu’ temasının Açe’de ele alınmasının, Sumatra Adası’nın kuzey ucunda yer alan bu eyaletin jeo-stratejik konumuya doğrudan ilişkisine atıf gayet açık.

Bununla birlikte, Açe’de mevcut siyasi elitin en azından son yirmi yılda görev yapan seçilmiş ve atanmış kadroların bölgenin jeo-ekonomik ve jeo-stratejik öneminin ne kadar farkında oldukları tartışmaya açıktır.

Burada bir abartı payı olduğunu açıkça ifade edebilirim. Bununla birlikte, söz konusu siyasi elit söylem bazında, Açe’nin tarih boyunca kanıtlanmış özelliklerinin farkında olduğu, ancak bu gizil dinamizmi harekete geçirebilecek adımları atmadıklarını bir tespit olarak ortaya koymakta yarar var.

Bunun nedenlerini uzun uzadıya tartışmak mümkün… Ve bunu geçen yıllar zarfında zaman zaman burada yayınlanan ilgili yazılarda ortaya koyduğumuzu da hatırlatalım.

Ancak, tüm kalkınma süreçlerinin önüne geçen ve kalkınmayı bir türlü hak ettiği ölçüde ortaya konmasını engelleyen olgunun yolsuzluk olduğunu bir daha ortaya koymakta yarar var.

Eski vali’den itiraf

Bu noktada, 5 Kasım günü yapılan açılış konuşmalarında yer alan ve bir dönem geçici valilik görevinde bulunmuş olan Mustafa Abu Bakar’ın yaklaşımı açıkçası gayet çarpıcı olduğuna kuşku yok.

Mustafa Abu Bakar’ın Açe’nin bugün Endonezya Cumhuriyeti’nde bir eyalet olarak ekonomi ve kalkınma alanında nerede durduğuna vurgu yapan sunumu önemliydi.

Bu çerçevede, ekonomi ve kalkınma bir yana, bu iki kavramı ortadan kaldıracak şekilde Eyaleti’n yolsuzlukla anılıyor olduğuna vurgunun eski vali tarafından gündeme taşınmasına eleştirel yaklaşmak zorundayız.

Bu noktada, Açe’de yolsuzluk konusunda belki de, en son konuşacak kişilerden biri olan eski valinin, konuşmasının odağına yolsuzluğu koyması gerçekte, Açe’de ekonomi, kalkınma, yolsuzluk vb. bağlamların nasıl ele alındığına dair kabataslak bir fikir veriyor.

Mustafa Abu Bakar 2000’li yılların başlarında dönemin valisi Abdullah Puteh’in yolsuzluk suçlamasından hapse girmesinin ardından, geçici vali olarak atanmıştı. Ve üstlendiği bu görev özellikle, tsunami sonrasındaki şartlarda gayet önemli bir yönetim sürecine tekabül ediyordu.

Yaklaşık iki yılı aşkın bir süre bu görevi yürüten Mustafa Abu Bakar’ın hem valilik döneminde ve hem de sonrasında ‘Açe siyasi elitleri’ arasında yer alması dolayısıyla, Açe’de olan biten herşeyi yakından bildiğini dikkate aldığımızda, aradan geçen neredeyse yirmi yıllık süre sonrasında Açe’nin ekonomik kalkınmasının gerçekleşmemiş olmasını, yolsuzluk vurgusuyla açıklamasını anlamakta zorlanıyoruz.

Bunun ötesinde, Mustafa Abu Bakar’ın, daha önce ulusal bürokraside ‘kamuya açık hizmetler’ ile ‘lojistik hizmetler’ müdürlüğü görevlerinde bulunmuş olması ve kısa süreli valiliğinin ardından, 22 Ekim 2009’dan 19 Ekim 2011’e kadar dönemin devlet başkanı Susilo Bambang Yudhoyono kabinesinde Kamu İktisadi İşletmeleri’nden sorumlu bakan olarak da görev yapması onu, ilgili konuda ulusal düzeyde olan bitenden de haberdar olmasına elverdiğini hesaba katmak gerekiyor.

Yolsuzluk olgusunun, sadece siyasi elit, eyalet bürokrasisi ile sınırlı olmadığı aksine, diyelim ki, -bir anlamda başvuru kaynağı olabilecek P. Bourdieu’nun ‘elitler sosyolojisi’nden hareketle- yukarıdan aşağıya doğru toplumun farklı katmanlarını içine alacak şekilde neredeyse, yaygın bir hâl almasını herhalde, en önce bizatihi valilerin, valilik kurumunun ve buna bağlı tüm bürokratik birimlerin bugüne kadar çözümlemiş ve nihayete erdirmiş olması gerekirdi.

Tarihin erken dönemlerinden itibaren Sumatra Adası’nın kuzeyinde sahip olduğu jeo-stratejik öneminden dolayı başta Hindistan ve Çin’le ve ardından, sömürgecilik süreçleriyle Batı Asya ve Batı Avrupa ile ticaret ilişkileri geliştirmiş Açe’nin adının bugün, Endonezya ve bölgede var olan kalkınma süreçlerinde ortaya koyamamış olmasını, herhalde yeniden baştan ve dikkatlice ele alacak toplantılara ihtiyaç var.

LEAVE A REPLY