Açe’de bir dönüm noktası daha… 22 Mart 2013 tarihinde Açe Parlamentosu’ndan geçen yasayla Açe Eyaleti kendi bayrağına sahip olacak. Bu neyin eseri? Hemen söyleyelim, bu gelişme 15 Ağustos 2005 tarihinde Açe’ye otonom statüsü kazandıran Helsinki’de imzalanan Barış Anlaşması’nın maddelerinden birinin daha hayata geçirilmesinin adı. Bir başka meşru yanı, 2006 yılında kabul edilen Açe Yasası 11 No’lu Maddesi’nin gereğinin yerine getirilmiş olması… Tabii buradan hareketle meseleyi 20. yüzyıl son çeyreğini içine alan ve kimi çevrelerin göz ardı etmeyi yeğlediği bağımsızlık mücadelesiyle sınırlı olmadığı artık görülmeli. Bayrak ‘hikâyesi’, öyle böyle değil, tam tamına Mart 1873’de başlayan Hollanda istilasından bugüne, aradan geçen 140 yıl sürede bitmek bilmeyen çeşitli badirelerle karşı karşıya kalan Açelilerin hikâyesidir. Açelilerin -en azından önemli bir bölümünün- bugün farklı duygular içerisinde olduğu düşünülebilir. Tabii bu duygular bizden de kaynaklanıyor olabilir!
Açe Bayrağı 140 Yıl Sonra Kabul Edildi
Mehmet Özay 26 Mart 2013
Dün Açe’de yayınlanan yerel gazetelerin internet sayfalarında “Açe Özgürlük Hareketi (GAM-Gerakan Aceh Merdeka) Bayrığı Açe’de resmen dalgalanıyor başlığı” yer alırken, henüz ulusal düzeyde yayın yapan gazetelerden ise şimdilik ses çıkmış değil. Helsinki Barış Anlaşması’nın sekizinci yılına girerken ancak ‘bayrak faslı’ bugün hayata geçiyor. Yeni yılla birlikte Açe Parlamentosu’ndaki programa dahil edilen yasa çalışması nihayet tamamlanarak 22 Mart 2013 Cuma günü söz konusu ‘Bayrak Yasası’ kabul edildi.
Süreç şimdi Cakarta’da İç İşleri Bakanlığı’nın onayına kaldı. Bakanlık yetkililerinden Reydonnyzar Moenek, yaptığı açıklamada, söz konusu gelişmenin ulusal yasalara uygun olup olmadığının göz önünde bulunduralacağı yönünde bir açıklama yapması şaşırtıcı değil. Açe’deki her gelişmeyi ‘engelleyeme’ matuf açıklamaları daha bir yıl önceki Valilik seçimlerinde bizzat Anayasa Mahkemesi Başkanı’nca yapıldığını hatırladığımızda Cakarta’daki kimi çevrelerin ‘Açe’ konusuna yaklaşımlarında bir değişiklik olmadığını ortaya koyuyor. Moenek’in açıklamasında ‘ciddiymiş’ imajı verilen 2007 yılı Ulusal düzenlemelerinde yer bulan “Papua, Güney Maluku, ve Açe Özgürlük Hareketi’nin de içinde yer aldığı hiçbir ayrılıkçı örgütün sembollerinin Eyalet sembolleri olarak kullanılamayacağı” maddesidir. Ancak, Moenek’in unuttuğu bir şey var ki, o da Açe Özgürlük Hareketi sona erdi; onun yerine Açe Partisi adıyla siyasi oluşum meşru siyasi hayat içinde yerini aldı; Parlamento ve belediye başkanlığı seçimlerinin ardından Valilik seçimlerine de katıldı. Kaldı ki, 2008’de Açe Partisi kurulması aşamasında benzer ‘bayrak krizi’ yaşandığını hatırlayabiliriz.
Tabii, Moenek’in bu açıklaması, aynı zamanda bir çelişkiyi de gündeme getiriyor. Nedir bu çelişki? Açe Eyaleti-Cakarta/Merkezi Hükümet arasındaki ilişkilerde Helsinki Barış Anlaşması’nın temel alınması gerektiğini herkes biliyor. Ancak Cakarta’nın ulusal parlamento’dan geçirmesi gereken ‘uygunluk yasaları’ konusundaki ‘tereddüt’ün aşılmamış olması Bakanlıklardaki yetkililerin Açe söz konusu olduğunda topu ‘ulusal yasalara’ atmaları da normal. Bununla birlikte, öyle ya da böyle, Cakarta, Açe Parlamentosu’nun ‘Bayrak Yayası’na onay verecektir.
Bu onayın ardından, Eyalet’teki tüm resmi dairelerde, okullarda, özel kurumlarda bu bayrak kullanılacak. Barış Anlaşması sonrasında ilk dönem valilik görevini yürüten ve yaşanan bir dizi siyasi kriz sonrası Parti’den ayrılan İrvandi Yusuf, Parlamento’nun Bayrak Yasası’nı onaylamasına destek verdiğini açıkladı.
Açe Valisi Dr. Zeyni Abdullah ise, ‘yasanın’ onaylanmasının ardından yaptığı açıklamada, İç İşleri Bakanı’nın yasayı onaylamasının ardından 1961 yılından itibaren kullanılan ve Pancacita adıyla anılan sembolün yerini alacağını söyledi. Parlamento Başkanı Hasbi Abdullah ise bu yasanın kabulünü Açe halkının kültürel mücadelesiyle ilişkilendirmesi dikkat çekiciydi.
Bayrak bir sembolik değer olarak Açe toplumsal ve tarihi hafızasının bir yerlerde canlı olarak devamı anlamına geliyor kuşkusuz. Açe Bayrağı ‘çeyizlik eşya’ mesabesinde çekmecelerde de korunabilir(di). Ancak Açe siyasi elitinde sürgit devam eden ‘mücadele aşkı’ onları bugünlere, yani ‘bayrağı gönderece çekme derecesine’ kadar getirdi. Bunu söyleyerek bir yüceltmeden bahsetmiyorum. Zaten ‘bayrak’ hikâyesinin geldiği nokta ne demek istediğimizi somut bir şekilde ortaya koyuyor.
Bakalım, bu ‘bayrak’ gelişmesinden kimler kendilerine pay çıkartacak? Cavalıların algı dünyasıyla Açe’yi, Açelileri anlayabileceklerini zannedenler kadar, Ortadoğu hesaplarını Güneydoğu Asya topraklarına giydirebileceklerini varsayanların ciddi bir yanılgı içinde olduklarını epeyce bir süredir söylüyoruz. Kültürel donanım, tarihsel hafıza, İslami anlayış ve yaşama konusunda epeyce farkların vaki olduğu Cava ile Sumatra arasında neşet eden ‘anlaşmazlıkların’ çözümü için her iki tarafı anlamak gerekiyor. Cava ulus-devlet modelinde, bu Ada dışındaki oluşumları yadsımayı ‘görev’ telakki eden ‘ultra-milliyetçi’ unsurlar kadar bu unsurlara ‘susarak’ destek veren kesimler herhalde sorumluluk paylaşımında bir yerlerde buluşuyor. Kaldı ki, bu toprakları dikkate alırken, Ernest Gellner ve Eric Hobsbawn’cı modern ulus-devlet yapılandırması sömürge dönemi söyleminin bir uzantısı olduğu vurgusunu hatırlatmakta fayda var. Varoluş biçimleri sembolik değerlendirmeler ve gerçekler İslam çatısı altında da olsa, toplulukları farklılıklara sevkedebiliyor. Oturduğumuz yerden bakış, ‘bize’ aittir. ‘Ötekine’ değil… Öteki kendisini nasıl algılıyor onun çabası içinde olmak toplumları, coğrafyaları, insan teklerini anlamada başat bir unsur. Bekleyelim ve görelim, Açe Bayrağı gönderde nasıl dalgalanacak.
Öte yandan, emanet edilen Açeli çocuklar, gençler kalkıp ‘İşte Bayrak’ dediğinde el çabukluğu marifet kabilinden ‘Biz vermiştik” mi diyeceksiniz? Peki öyleyse sormazlar mı adama “Bunun adı ‘mirastan’ yemekten başka bir şey midir”? ‘Verme’nin sübjektif boyutunu görmenin vakti çoktan geldi. Nesne yerine koyulan Açeliler -veya herhangi başka bir topluluk- hafızalardan ve somut gerçeklikten silinemeyecek kadar ‘buradalar’. Ancak bunu görmek için önce vakı’alara nasıl bakılması gerektiği konusunda kafa yormak gerekiyor.
Yukarıda bir şekilde değinmiştik, bu gelişme Barış Anlaşması’nın olmazsa olmazlarından. Aradan geçen sekiz yılda önemli bir bölümünün hayata geçmesinin beklendiği maddelerin hangi yoğunlukta gündeme geldiği böylece bir kez daha dikkat çekecektir. O zaman şu soruyu sormak gerekiyor? Bu anlaşmayı hayata geçirilmesi önündeki ‘maraz’ nereden doğuyor? Bu soru sadece Açe’yle ‘kayıtlı’ değil ve böyle de anlaşılmamalı. Açe Barışı’nın Güneydoğu Asya çatışma bölgeleri üzerindeki ‘pozitif katkısını’ ele aldığımızda bugünlerde birkaç coğrafyada birden sürdürülen barış girişimlerinin ciddiyeti anlaşılabilir. Ayrıca, bu girişimlerin, onyıllarca mağdur bırakılmış Müslüman kitlelerin hayatına kayda değer değişikliği en kısa sürede ortaya koyması, hiç kuşku yok ki, gene Açe’de yaşanan süreçlerin anlaşılmasıyla irtibatlıdır.