Mehmet Özay                                                                                              29.12.2020

2020 yılının, tüm insanlık için ağır bir hüzün yılı olduğuna şüphe yok. İnsan eliyle üretilip üretilmediği konusunda tartışmalar sürse de, kovid-19 yıl boyunca insan toplumlarını etkisi altına alırken, sürecin henüz bittiğini söylemek mümkün gözükmüyor.

Yılın başlarında virüse kaynaklık eden Çin ile hemen yanı başındaki komşu ülkelerde ve bölgelerde yani Doğu ve Güneydoğu Asya’da yayılmaya başlamasıyla, gayet dikkatle izlenen ve etkin olduğu gözlemlenen tedbirlerle süreç göreceli bir şekilde kontrol altına alınabilmişti.

Devlet etiği

Çin’den başlayarak doğal coğrafi çevrede etkin olan virüs özellikle, bazı Batılı ülkelerin kovid-19 öncesinde var olan çıkar ve çatışma temelli ilişkilerine bir malzeme olarak algılanarak, ayrıştırıcı bir söyleme dönüştürülmesine tanık olundu.

Bu tutumun siyasal ve ekonomik hedeflerinin ötesinde temel bir insani problem olarak ortaya çıktığını işaret etmek gerekiyor.

Bu noktada, kovid-19’un bölgeyle sınırlı olmayacağının emareleri, Batı Asya ve Avrupa’da etkisini göstermesiyle kanıtlanırken, farklı coğrafyalardaki toplumları bir anlamda aynı süreci tecrübe ettirmeye zorlaması, küreselleşmenin ne denli can alıcı bir boyutta ortaya çıkabileceğine işaret ediyordu.

İnsan doğa ilişkisi

Kovid-19 benzeri salgın hastalık üreten, örneğin SARS, MERS vb. virüslerin daha önce yerel ve bölgesel düzeyde çeşitli nedenlerle ortaya çıkmış olması gerçeği dikkate alındığında, kovid-19’un da benzer şekilde gelişme gösterdiği söylenebilir.

Bu noktada, insan ve doğal ortam arasında gelişigüzel kurulan ilişkinin veya bu ilişkinin kendinde ve öngörülemez boyutunda bir şekilde var olan ve/ya üretilen virüslerin ortaya çıkarak toplumları etkilediği aşikâr bir durum.

Bununla birlikte, bu virüsün yayılma eğilimini diğer benzeri virüslerden ayıran hususiyetlerin başında, teknik bağlamı dışında insan faktörünün çok daha belirleyici olduğu bugün daha bariz bir şekilde görülüyor.

Kovid-19’un yayılma süreci öngörülemeyecek ve kontrol altına alınamayacak bir hızda kendini ortaya koyarken, yapılması gereken yine benzeri ancak, rasyonel temeller üzerine inşa edilmiş bir ilişki biçimini ortaya koymaktı.

Bir başka şekilde söylemek gerekirse, doğal/maddi ve sosyal çevre ile ilişkileri yeniden düzenlemek ve virüsle ortaya çıkan kırılganlığı önlemek ve mümkünse ortadan kaldırmaktı.

Bilgi çağı, sorumluluk ve zaafiyet

Aradan geçen neredeyse bir yıla yakın sürede, insanlığı küresel çapta saran gelişmeye ve halihazırda olan bitene bakıldığında, insanoğlunun yukarıda dikkat çekilen doğal/maddi ve sosyal çevre ile ilişki süreçlerini beklenen şekilde yapılandırabildiğini söylemek mümkün değil.

Bu noktada, kovid-19’la mücadelede tek tek bireylere düşen görevde kayda değer zaafiyetler yaşandığını ve küresel çapta etkin bir sorumluluğun yerine getirilemediğini söylemek gerekiyor.

Bilgi çağı, küreselleşme, teknolojik gelişim vb. adlarla anılan günümüz dünyasında, bilginin en temel anlamını içeren ögelerinin uygulamaya geçirilemeyişine tanık olunuyor.

Teknik anlamda, doğal ve sosyal laboratuarlarda üretilen bilginin kendi başına anlamlılığı kadar, bu bilginin insan toplumlarına yarar, fayda, işlev, tatmin, estetik vb. bağlamlarda yansıyacağı beklentisi kovid-19 ile gayet önemli bir sosyal evrende test edilme imkânı buluyor.

Kovid-19’un fiziki varlığının ve neden olduğu toplumsal yıkımın, medikal araştırma süreçlerindeki yapılaşmada ne denli hızlı bir yönelimin gerçekleştirildiğine şüphe yok. Ve bu durum, bizatihi kendi başına bir anlamlılık taşıdığı da ortadadır.

Ancak buradaki çelişki, azınlık bir grubun çabasına konu olan süreçte olan bitenle, geniş küresel toplumun hemen her ferdinin taşıdığı sorumluluk ve/ya sorumsuzluk arasındaki fark ve etki gücüdür.

Paradigma değişimi

Kovid-19’un doğal yayılımına konu olan insan toplumlarının, söz konusu medikal süreçlere erişimi öncesinde, adına önleyici tedbirler denilen ve aslında pek de zorlu ve yorucu olmayan süreçleri uygulamaya geçirmedeki güçlüğün üzerinde durmak gerekiyor.

El temizliği, maske ve diğer bireylerle ilişkilerde fiziki mesafe adı verilen söz konusu bu önleyici tedbirlerle ilgili yaklaşımlara, daha kovid-19’un ilk emarelerinin görüldüğü ve bölgesel bir nitelik arz etmeye başladığı Şubat ayı içerisinde tanık olunmuştu.

Ancak aradan neredeyse bir yıla yakın bir süre geçmesine karşın, adı diğer bazı ülkeler arasında pek de öne çıkmayan bir ülkede yani, Güney Afrika’da yeni tür kovid-19’un görülmeye başlamasıyla devlet başkanının kendi ülke kamuoyuna verdiği mesajın tıpkı ilk dönemdeki gibi bu üç temel kural üzerine bina edilmesi gayet anlamlı olduğu kadar oldukça düşündürücüdür.

Ya da küresel çapta sahip olduğu ekonomik, teknolojik ve bilimsel alanlardaki kazanımlara sahip ABD’de, yeni başkan Joe Biden’ın maske kuralına vurgusu ve kendi toplumunda virüsle mücadelede bunun gayet önemli bir araç olduğuna işaret etmesi, sorumluluk payının gizli/açık sadece kamu kurumlarında, belirli uzmanlık alanlarında olmadığına gönderme yapıyor.

Bilginin, insan bedeni ve doğal ve maddi çevresi üzerindeki etkisinin bu denli önem arz edeceğinin, herhalde ilk defa belirgin bir şekilde tecrübe edildiğini söyleyebiliriz.

Neredeyse tüm insanlığın ortak bir sorun ve endişe ile bir araya geldiği bir ortamda, pozitif bilim ve ögelerinin yanı sıra, din ve dinimsi yapıların birlikteliğinin gizli/açık var olduğuna tanıklık ediyoruz.

Bu iki temel yapının her biri, kendi alanının kabulleriyle ve öncülleriyle hareket ederken, hedefte insan denilen varlığı kuşatan maddi ve maddi olmayan boyutlarına hitap ederek ve/ya bu boyutlardan gizli/açık talepte bulunarak mevcut kovid-19’a mani olmaya çalışıyor.

Yıl boyunca çeşitli alanlarda paradigma değişikliği tahminlerinde bulunanlar ve/ya bilinçli ve kasıtlı olarak paradigma değişikliği yönünde çaba sarf edenler, bugün küresel anlamda insanoğlunun ne tür bir temel paradigmaya ihtiyaç olduğu hesabını yapabildiklerini söylemek güç.

Belki de, paradigma değişikliğini kurumsal boyutlara hapsetmeden bireysel düzeyde ortaya koymaya gerek var. Bunun için geeçen bir yıl boyunca yaşananları gayet özenli bir şekilde gözden geçirmek gerekiyor.

LEAVE A REPLY